Edip serâir-i eb’âdı câ-be-câ târâc,
Göründü dest-i ümîdimde bir mükevkeb tâc.
Zalâm-ı leylede mer’iydi râh-ı zer-kârî
Ve oldu her şeye bir ra’şe-i ziyâ sarî.
Kızıl ve gölgeli kıvrıntılarda gizlenmiş
O hüsn-i müskiri sarmıştı lerze-i hâhiş.
Gözünde katre-i zerrîn-i ihtisâs ü heves,
O gizli sîneyi sarsardı bir menekşe nefes.
Zer-i hayâl ile perverde nâşinîde, târî
Şükûfelerle örülmüştü zülf-i leyl-eseri.
Gülen dudakları zulmette kanlı bir güldü
Ve gözlerim onu görmekle âşinâ buldu.
Bilirsin, ey gülen âsûde-rûh u çehre kadın,
Leyâl-i vahdet ü gurbetde beklenen sendin!
(Âşiyân, 10.09.1908)