Gül-gûn dudaklarında uçar nağmeler müdâm.
Sâkin nigâh-ı muhtecibi; rûhu titretir;
Bir nâzenîn çiçek ki semâ mahrem-i garâm;
Bir sermedî çiçek ki muhabbet-nümûnedir…
Her hande, her tebessümü sevdâlar anlatır;
Altın, gümüş, zümürrüd ü yâkûtlar saçar!..
Bir lems-ı şûh-ı safâsıyla sanki parlaşır,
Her berk, her çiçekte… Zemînlerde hüsn-i yâr.
Hem-râz-ı rûh-ı bî-hazeri; nazlı zühreler…
Pehnâ-yı sâf-ı âlemi bir menba’-ı esîr;
Altın ufuklarında uçar mâi nazreler;
Tenşît eder hayâtını bir hande-i münîr!..
Her şey, evet, gözünde münevver, emel-fezâ
Her şey safâ-yı kalbine bâdî: deniz… semâ…
Lâkin eder hayâtını ba’zan melâl-i gam;
Endişe-i hazân ki, uzak nâle-i herem!..
(Mecmua-yı Edebiye, 19.09.1901)