Esrar Kargaşası

1.BÖLÜM: ÖLÜM KOKUSU

İnsanlarının sürüler halinde durmaksızın bir yerlere gittiği; sokaklarında, caddelerinde, kaldırımlarında bir insanın sığabileceği kadar boşluğun asla bulunmadığı devasa şehrin o kalabalık bulvarlarının birinden açılmış bir boşluktan ilerlediğinizde ara sokaklara ulaşırsınız. İşte o şehrin, o ihtişamından uzak ara sokaklarının bir tanesinin daracık yollarından araçlar park edilmediği vakit ancak araçla geçebilir, sıkışık kaldırımda iki mektep talebesi yan yana yürüyemezdi. Bu sokakta göğe ulaşmak isteyen bir yol vardı ki, gençlerin en delikanlısı dahi üç kez durup dinlenmeden yolu tamam edemezdi.

Bir yağmurlu gecenin sabahında bu sokak, tarihinde hiç ağırlamadığı kadar araç ağırladı. Araçlar yer bulamamaktan sırt sırta, üst üste bindiler. Havada uğursuz bir hal vardı. Sessiz bir kargaşa alıp başını gitmişti. Kasvet getiren rüzgâr oradan oraya savruluyordu. Göğe ulaşmaya çabalayan yolun sonunda, yorganı gazete kâğıtları olan bir ceset uzanıvermiş uyukluyordu. Sokağın meraklı evleri gözlerini dört açmış seyrediyorlardı. Polisler uyuklayan cesedi meraklı ayaklılardan korumak için, onun dört bir yanını şerit ile çevirmişti. Tüm bu meraklılar, uzanmış yatmış cesedi rahatsız etmekten korkuyor olmalılar ki, seslerini çıkarmıyorlardı. Ürkütücü ve insanı boğan bu suskunluk oyununu cesedin yanı başında duran adam bozdu:

“Kemal! Nerede kaldın Kemal!” diye bağırdı tok sesiyle, hiç istifini bozmadan. Duyanlar kulaklarına, görenler gözlerine inanamadı.  Onun sesinden öfke, nefret, kızgınlık, tiksinti, alay ve daha isimlerini bilmedikleri duygular okunuyordu. Oysa sesin sahibinin yüzünde bu duyguları betimleyen en ufak bir çizgi yoktu. Bu yüzden hiçbir duygu okunmuyordu. Yansıtmıyordu hiçbir duyguyu. Tuhaf, insanı güvensizliğe ve şüpheye ulaştıran bir tavırla kaplı bir çehreydi üstelik. Bu ince, uzun boylu adamın en ilginç yanı ise insanı enginlere sürükleyen masmavi gözleriydi. Bu gözlere bakan bin bir düşünceye dalıyordu. Bu durum kesinlikle onun suçuydu. Bu kadar düşünce ile yaşayan, her şeye şüphe ile bakan biri olmasa gözlerinde böyle bir cevher olmazdı.

Öteden ona doğru koşar adımlarla yaklaşan kısa boylu tıknaz, yaşadığı heyecan ve telaş yüzüne yansımış, tez canlı, ablak yüzlü genç peyda oldu. Yüzünün genişliğine rağmen çenesi oldukça küçüktü. Kahverengi gözlerinin içindeki parıltı her daim yanacakmış izlenimi veriyordu.  “Geldim, baş komiserim geldim!” dedi tiz sesiyle. Kadir, yerdeki cesedi işaret ederek “Ne görüyorsun?” dedi. Temkinli yaklaştı Kemal, cesede. “Gazete kâğıtlarından bir şey göremiyorum!” dedi soluk soluğa. Cesetten sızan kanı görünce, bir mide bulantısı geçirdi. Başını öteye çevirdi.  “Gazetelerin seriliş biçimine bakarsan cesedin uzanış biçimini görürsün. Ve cesedin uzanış biçimi de senin kafandaki bazı sorunlara cevap verir.” dedi Kadir, Kemal’e bakmadan.  “Anladım.” dedi Kemal, baş komiserin söylediklerini akıl defterine yazıyormuş gibi. Baş komiser Kadir, devam etti konuşmasına, ders anlatan bir öğretmen edasıyla: “Ceset çok savruk bir şekilde yatıyor. Tahminime göre yokuşun yarısına geldiğinde araç hızla çarpmış olmalı.  Çarpmanın etkisiyle yükselen ceset yere düştükten sonra yuvarlanmış ve yokuşun sonuna şu an bulunduğu yere gelmiş. Fakat araç durmamış ve aynı hızla bu sefer de cesedi ezip geçmiş.  Tam sırtından geçmiş bir tekeri.” dedi ve Kemal’e bir bakış fırlattı. “Eee adam hakkında ne diyor ahali? Anlat bakalım ne dedikodular buldun?” dedi. Tez canlı tavrıyla Kemal, “Baş komiserim ben size bir şey diyecektim!” dedi. Kadir, omuz silkti. “Sonra söylersin ne söyleyeceksen. Şimdi bana adamı anlat.” dedi.  Kemal cebinden not defterini çıkardı. Aceleyle kargacık burgacık yazdığı yazıyı okumaya çalışarak izahat vermeye koyuldu. “Adam yokuşun tam ortasında bulunan turuncu renkli apartmanda ikinci katta yaklaşık yedi yıldır oturuyormuş. Yaşı tahminen 29-30. Annesi beş sene evvel kanserden vefat etmiş. Babasıyla arası oldum olası bozukmuş ve annesinin ardından babası evden ayrılmış. Adamın babasını evden kovduğunu söylüyorlar. Babası ise geçen sene kalp krizinden vefat etmiş. Adam bir barda garsonluk yapıyormuş. Etliye sütlüye karışmayan kendi halinde bir tipmiş.” dedi hızlı konuşmaya alışkın olan Kemal.  Komisere baktı. O gözünü bir an dahi olsa cesetten ayırmıyordu. Baş komiserin sessizliğinden cesaret alıp “Bence gece evine dönerken olmuş kaza!” dedi.  Kadir, Kemal’in yorum yapmasından rahatsız oldu. “Senin ne düşündüğünü sormadım! Bu topladıklarına bilgi mi diyorsun sen?  Git biraz daha bilgi topla!” dedi. Cesedin başına çömelip cesedi incelemeye devam etti. Bir an gözlerini cesetten, yokuşa çevirdi. Oradan da art arda sıralanmış evlere… Bir şey bulmuş gibi keyifliydi. “Sen de alıyor musun kokuyu?” dedi.  Ona doğru ilerleyen savcı, “Yahu Kadir gene neyden bahsediyorsun sen? Bitmedi gitti şu şüpheci tavrın! Çık artık şu kuruntulu hallerden.” dedi. Sözlerinin Kadir’e tesir etmediğini gördü. Onun ilgisini çekecek bilgiye sahip olduğu düşüncesiyle devam etti. “Kadir, uğraşma boşuna. Katil yakalandı.” dedi. Kadir döndü, keskin bakışla savcıya baktı. Bakışında şaşkınlık vardı. O bunu beklemiyordu.  Savcı, Kadir’in bakışından konuşmasına devam etmesi gerektiğini anladı. “Biraz önce karakola gidip teslim olmuş.  Gece korktuğu için kaçmış. Çarpan şahıs taksicilik yapıyormuş. Evi arka taraftaymış. Gece üç sularında her zaman olduğu gibi evine dönüyormuş. Adam bir anda önüme çıktı göremedim demiş. Yokuşta vitesi boşa alıp gidiyormuş. Yağmurun da etkisiyle yol daha kaygan hale gelmiş üstelik. Adam suçunu itiraf etti. Suç kaza olarak kayıtlara geçti ve dosya kapandı.” dedi. Savcının sesinde emir veren bir ton vardı. Komisere “Bırak bu dosyanın altını kurcalamayı, bir şey çıkacağı yok!” diyordu. Kadir, Kemal’in kendisine ne söyleyeceğini anlamış oldu.

Sokağı dolduran araçlar ikişer üçer, sokağı terk etti. Meraklı gözler kapandı. Herkes işine gücüne koyuldu. Ceset de morga taşındı. Hayat olağan hızıyla akmaya devam etti. Tüm bunlar olurken Kadir olduğu yerde duruyordu. Düşünmek onun kaderi miydi? Laneti miydi? Bilinmez ama o düşünmeye devam ediyordu. “Adamın yalnız, kimsesiz olması bu esrarın anahtar kilidinin boşluğu… Adamın garsonluk işi kesinlikle paravan! Böyle işlerde gececi ve gündüzcü olur. Kimsenin saat üçte mesaisi bitmez. Üstelik de yağan yağmur, o kadar da çok değildi.  Bütün yolların neredeyse kurumuş olmasına rağmen, yokuşun yeni yeni kurumaya başlaması da ilginç!” diye düşündü.

-Ne yani sırf yalnız bir adam için evlerin çatısına çıkıp kovalarla su mu boşalttılar?

-Hayır! Ben öyle demedim. Neden kovaları kullansınlar, hortum dururken?

Kendisiyle konuştu. Kaldırımda küçük bir kedi miyavladı. Kadir, kedinin yanına gitti. Kaldırıma oturdu. Kediyi kucağına alıp sevdi. Gözlerini yokuşa dikmişti. Kediye bir sırrı ifşa ediyormuş gibi gizemle fısıldadı. “Sen de alıyorsun, değil mi kokuyu? Ölüm kokuyor… Sanırım yeni başlıyor maceramız.”                

Eyüp Saka

Esrar Kargaşası’nın 2.bölümüne ulaşmak için tıklayınız.

Tüm bölümlere ulaşmak için tıklayınız.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.