Gece susar bazen. Uyur hatta. Ne bekliyordun? Onun da bir ruhu var. Onca yükü taşıyorken bulutlarında, yorulmaz mı sanıyorsun? Ah yanılıyorsun. Zaten çoğunlukla yanılıyor insan. Çok şey bildiğini zannederken hiçbir şey bilmediğini göremeyecek kadar kör üstelik. Üstün varlıklarız aslında ama tek bildiğimiz türümüzden olanlara üstünlük taslamak. Büyük balık, küçük balığı yer elbet ama burası ne bir okyanus, ne de bizler kısa hafızaya sahip ve tek bildiği tüketmek olan balıklarız… Hey, aslında bir benzerlik var çünkü tek bildiğimiz tüketmek.
Zamanı tüketmek ve zamanı yönetememek konusunda uzmanız. Evet, uzman olduğumuz şeyler var. Mesela kendi zamanımızı tüketmekle kalmıyor başkalarının da hayatına taşırıyoruz bu uzmanlığımızı. Başkalarının zamanından çalıyoruz hatta sırf kendi bencilliğimizi tatmin edebilmek için. Komik çünkü bu boşa çabalamak, doyumsuz varlıklarız. Bu bir oturuşta duble hamburgeri mideye indirip üzerine tüm patatesleri bitirdiği halde canı pizza çeken bir insanın doyumsuzluğu değil elbet. Tamam sakin ol, anladığını biliyorum ama aradaki benzerliği de görmelisin. Bu, her şeye olan açlığımızla ilgili. Sayısız insanı yanına takıp birer birer geride bırakmak da dahil bahsettiğim açlığa, bencilliği tatmin etme amacına. Bir yüreğe tutulmak varken yüreğini onlarca yere serpiştirmek niye? Çünkü doymuyor insan. Ne yeni heyecanlara, ne de yeni olan her şeye. Hamburger, pizza ve insanın soyut doyumsuzluğu arasındaki bağlantıyı kuralım şimdi. Hamburger seni kesinlikle doyurabilir, hem en nihayetinde onu yemeyi yine sen istedin. Doyduğun halde neden pizza isteyesin? Cevap veriyorum, yenilik.
Anlayamıyorum bazen, anlamlandıramıyorum. Oturup bir banka önümden geçen insanları seyrettiğim sayısız kez de aklımı kurcalamıştı açlığımız. Ne zaman doyacağız? Hırslarımızı ne zaman geride bırakıp gerçek mutluluk için çabalayacağız? Daima hedeflerimiz, planlarımız var ama zaman kelimenin tam anlamıyla su gibi akıp giderken her şeyi ertelemek ya da zamanı boşa harcamak niye? İlk kez yazmaya başladığımda okuma yazma öğreneli birkaç yıl olmuştu sadece. Zaman öyle çabuk geçti ki, su gibi tabiri bildiğin nokta atışı. Şimdi geride sayısız kelime, sayısız cümle bıraktım ama akan zamanı sindire sindire hatırlamak gibi bir lüksüm yok. Film gibi gözlerimin önünden de geçemez geçmişim, anca fragmanını izlerim.
İnsan susar bazen. Uyur içindeki tüm hisler. Ne bekliyordun? Onca saçmalığı taşıyorken omuzlarında, hissetmekten yorulmaz mı sanıyorsun? Ah yanılıyorsun. Zaten çoğunlukla yanılıyoruz. Öte yandan dinlenmeyi de bilmiyoruz. Açlığımız öyle devasa ki, dinlenmeyi vakit kaybı olarak görüyoruz. Gülünç bir durum çünkü zamanı yönetmeyi bile bilmiyorken dinlenmek gibi temel bir ihtiyacı aradan çıkarıyoruz. Üstün varlıklarız sözde ama tek bildiğimiz… Aslında hiçbir şey bilmiyoruz. Yapmamız gereken yolumuza kattığımız insanları başkalarıyla değiştirmemek. Yapmamız gereken, yeni heyecanlar adı arkasına sakladığımız onca karmaşayı bir köşeye itip huzurun dinginliğine sığınmak. Açlığımızı dindirmenin bir yolunu bulmak, vaktinde çok çabalayıp nihayet sahip olduğumuz şeyin kıymetini ilk günkü gibi bilmek. İnan bana çok zor değil. Yapmamız gereken tek şey, elimizdeki şeylerin değerini anlayıp onlarla yetinmek.
Çağla Fulya
One thought