Daha pek yavru, pek küçükken ben,
Büyük annem tutardı alnımdan,
“Bana bak, böyle dilberim!” derdi.
Sonra mâh-ı nev-incilâya bakar,
Leb-i mağmûmu bir bükâ saklar,
Bir hitâb-ı semâyı dinlerdi.
Ey hayâtımda her doğan derdi
Kalbeden bir ziyâ-yı hissîye,
Bu duâsıydı eski bir rûhun
Sis ve zulmette gizli âtîye.
Leyle-i gayb, sırr-ı müstakbel,
Çeşm-i sâfında hasta bir çocuğun
Gizli fecrin ziyâIarından emel,
Bir teselli-i mihribân alacak,
O harâbât-ı târ ü sâkiteye
Doğacak belki bir ziyâ-yı şafak,
Böyle her nev-hilâIi seyretti
O soluk göz ki şimdi topraktan
Seyreder başka bir hilâI-i semen.
Ben ki efsâne-i tahayyülden
Hep hayâtımda bir emel taşıdım,
O solan şi’r-i sâf ü mağmûmu
Hep o mâzîyle duymak isterdim,
Gözünün samt-ı pür-füsûnunda.
Gel, bu şâmın gümüş sükûtunda,
Bu sedeften hilâle karşı, senin
Bir yeşil bûse saklayan gözünün
Göreyim cennetinde âtîmi.
(Aşiyân, 24.09.1908)