“Durma” dedik adam dök eteğindeki taşları. Dilin, söyleyemediklerine kahırlanmasın. Vakit kavramını yitireli çok oldu. Ben de, kiraz ağacının altından saçlarını savurarak gelişini izlemek için saliseleri sayan delikanlı değilim artık. Çok oldu anılarımla sevişeli, evvel bahar ayının dilrubası, ahir gönül yarası, ati’nin düş kapanı kadın, evvel de benim ati de artık.
Burcu Özkan
Aralarında sessizliğin hüküm sürdüğü birbirine karışmış onca sarmaşık dalı… İhtimaller denizi hatta. Mutlak sona ulaşana dek geçilen yolları hükümsüz kılıyor üstelik. Bir durak ki, sisle perdelenmiş. İnsan, gideceği yeri görmeyince hurafelere sarılır bazen. Ne küstah bir fikirdir hakikati öğrenebileceğini düşünmek. Oysaki, kaşlarla saç dipleri arasındaki açıklıkta saklı gerçeği ancak yazan bilebilir.
Çağla Fulya
Televizyona bir haller oldu, yayın gidip geliyor. Anlam veremedim önce, belki çok aldırmadım ondan ama sonra balkondan gelen sesle doğruldum. Rüzgar sert esiyor bu akşam. Bir süre önce komşudan koparıp saksıya ektiğim çiçek düşmüş. Bir çiçeğe baktım, bir de gözden kaybolana kadar dönen saksıya. Kederlendim. Kim bilir neler çekti bu çiçek, artık sığmadığı o saksıda yarın yokmuş gibi… Duyduğum yarının sesiymiş. Rüzgar çiçeğe yaradı, kendimi bıraksam ona, bana da yarar mı?
Agâh Ensar Can