Aynı İpin İki Cambazı: Ömer Seyfettin ve Sait Faik Abasıyanık
Ömer Seyfettin ve Sait Faik Abasıyanık, Türk hikâyeciliğinin iki önemli değeridir. Birbirinden farklı dönemlerde yaşayan bu ikili, farklı konulardan esinlenmiş ve farklı anlayışlar benimseyerek hikâye türünde eserler vermiştir. Ömer Seyfettin, Milli Edebiyat döneminde öncelerden çok fazla değer görmeyen hikâyeyi canlandırıp bir edebi tür haline getirmişken, Sait Faik de hikâyeyi ve hikâyeciliği geliştirmiştir.
Hikâye türü denildiğinde akla iki farklı tarz gelmektedir. Bu tarzlardan biri Maupassant tarzı hikâye yani olay hikâyesi, diğeri de Çehov tarzı hikâye yani durum hikâyesidir. Bu noktada Ömer Seyfettin olay hikâyesini benimsemiş ve daha çok bu tarzda hikâyeler yazmıştır. Sait Faik de Çehov tarzını benimseyerek durum hikâyesine ağırlık vermiştir. Bu iki yazar da benimsedikleri farklı anlayışlar çerçevesinde çok başarılı hikâyeler yazmışlardır.
İki yazar da yaşam ile edebiyatın iç içe olması gerektiğini düşünmüştür. Farkları biri olay çerçevesinde ele almış, diğeri duruma odaklanarak daha çok karakterlerin iç dünyalarına ağırlık vermiştir.
Olay hikâyesinde nesnel ve gerçekçi bir anlatım söz konusudur. Merak uyandıran olaylar ve sürprizler vardır. Ayrıca düğüm ve çözüm bölümleri belirlenmiş şekildedir. Ancak durum hikâyesinde bunlar pek yoktur. Durum hikâyesinde de gerçekçilik vardır ama olay yoktur. Durum hikâyesi ana, hayattan bir kesite odaklanmaktadır. Olay hikâyesinde karakterler özenle seçilmektedir. Durum hikâyesinde ise genellikle karakterler sıradan insanlardan oluşmaktadır.
Dil bakımından iki yazar da benzer bir yol izlemiştir. İki yazarın da dili sade ve kolay anlaşılan bir yapıdadır. Ömer Seyfettin yaşadığı ve yazdığı dönemden ötürü bunun adeta bir mücadelesini vermiştir. Pek çok yazarla birlikte Genç Kalemler’de buluşan Ömer Seyfettin, Yeni Lisan makalesinin savunucusu olmuş ve konuşma diliyle yazı dilini birleştirmeyi amaçlamıştır. Milli bir edebiyatın oluşması, yalın bir dille edebiyat yapılması ve bu doğrultuda Türkçenin kurallarına bağlı kalınmasını istemiştir. Yabancı kelimelerden arındırılmış bir dil istemiştir. Tabii bu arındırmanın bir sınırı vardır. Toplumun kabullendiği, günlük hayata yerleşen kelimelerin korunmasını istemiştir. Halkın anlayabileceği bir dille yazmayı halka giden ilk yok olarak belirlemiştir. Ömer Seyfettin, düşüncelerini anlaşılır bir dille hikâyeye aktarmayı topluma değmek olarak görmüştür. Böylelikle vereceği mesaj daha net bir şekilde ulaşacaktır. Hikâyelerinde bu yönde ilerleyen yazar, bu yönelişin liderlerinden biri olmuştur.
Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerinde de yalın ve anlaşılır bir dil söz konusudur. Onun hikâyelerinde uzun ve detaylı tasvirler olmadığından dolayı cümleleri de kısa ve nettir. Sait Faik’in yazı dili, hikâyelerindeki insanların dili gibidir. O, yaşayan ve kendini yenileyen bir dili benimsemiş ve halkın kullandığı kelimeleri hikâyelerine dahil etmiştir. Sait Faik’in hikâye dilinde yer yer şiirsellik de vardır. Cümlelerinde sembolik suretler ve kurallı cümlelerden devrik cümlelere yaptığı geçiş, onun özgünlüğünü ortaya koyduğu dilini yansıtmaktadır. Sait Faik, Çehov tarzını benimsemiş bir hikâyeci olarak genellikle kelime kullanımında da tasarrufludur. İnsanı ve çevreyi uzun uzun betimlemek yerine birkaç kelimeyle ifade etmeyi tercih etmiştir.
Ömer Seyfettin, hikâyelerinin konularını hayattan seçmiştir. Onun hikâyelerinde insanın, hayatın kendisi vardır. Fakat bu Ömer Seyfettin’in tekdüze ve didaktik hikâyeler yazdığı anlamına gelmez. Ömer Seyfettin bağlı olduğu milliyetçiliği eserlerine çok güzel yansıtmıştır. Milli kimliği, sanatından ödün vermeden savunmuş ve başarılı eserler ortaya koymuştur. Onun bu yaklaşımları altı boş bir propaganda değil, altında derin anlamlar barındıran güçlü metinleri oluşturur. Onun bir fikri savunduğu hikâyelerinde de güçlü bir sanat vardır. Bu hikâyeleri Efruz Bey ve Primo – Türk Çocuğu diye örneklendirilebilir. Ömer Seyfettin bu hikâyelerinde bir kurgu çerçevesinde düşüncelerini aktarmış ve diyaloglarla fikri arayışı da ortaya koymuştur. Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde kendi hayatından izlere rastlamak mümkündür. Çocukluk anıları pek çok hikâyesine ilham olmuştur. Bu hikâyeler; Ant, Kaşağı, Falaka diye örneklendirilebilir. Bunun dışında Ömer Seyfettin’in hikâyelerine; Türk savaş hikâyeleri, Anadolu efsaneleri ve günlük hayatta yaşanan olaylar konu olmuştur. özellikle günlük hayattan yola çıkarak yazdığı hikâyeleriyle ön plana çıkan yazar, gerçekçi ve çarpıcı bir dille basit konuları okuyucuda etki bırakacak şekilde aktarmıştır. Onun için bir gazete haberi bile hikâye konusu olmuş ve o gazete haberi onun sanatı ile birleştiğinde ortaya çok başarılı eserler çıkmıştır.
“Bir insanı sevmekle başlar her şey.” demiştir Sait Faik Abasıyanık. Bu söz, onun hikâyeciliğini de yansıtmaktadır. Sait Faik’in hikâyelerinde insana, insan sevgisine, insanın yalnızlığına ve hatta en küçük insana bile rastlamak mümkündür. Bütün işi insanladır Sait Faik’in. Orijinal konular bulmuş ve güzel hikâyeler yazmıştır ama konu, ikinci plandadır onun için. Zira Salâh Birsel, Sait Faik Üzerine adlı makalesinde, “O, hikâyeden konuyu kaldıran, konunun çok önemsiz bir şey olduğunu bize hatırlatan, öğreten sanatçıdır.” demiştir.
Sait Faik’in işlediği konulardan biri insan ve toplum konusudur. Yazar bu konuyu işleyişi bakımından da Çehov ile benzemektedir. Sait Faik bu konuyu işlediği hikâyelerinde toplum içindeki haksızlıklara değinmiştir. Hikâyelerinde genellikle fakir ve orta sınıfı anlatan Sait Faik, bu durumları genellikle hikâyenin merkezi haline getirmemiş, insanın iç dünyasında yaşadığı acılar olarak vermeyi tercih etmiştir. Yazar; Semaver, Sarnıç ve Şahmerdan kitaplarında orta sınıf insanını yüceltirken zengin ve sömürücü insanları da eleştirmiştir.
Sait Faik’in hikâyelerinin merkezinde küçük insan vardır. Betimlemelerin yoğun ve fazla olmamasının nedeni de küçük insanı öne çıkarma düşüncesidir. Süha Oğuzertem, Sait Faik’in küçük insanlarla bir dostluk bağı olduğunu söylemiştir. Hikâyelerinde küçük insanların iç ve dış dünyalarını hiç görülmemiş bir teknikle ele almış ve bu noktada onu anlatarak aslında anlamayı amaçlamıştır. Yazarın en çok işlediği konulardan biri de yalnızlıktır. Belki de bu konuda kendinden ilham almıştır. Yazarın İp Meselesi hikâyesi, yalnızlık konusuyla alakalı çarpıcı bir örnektir. Oradaki karamsarlık ve kent hayatına duyulan öfke ciddi bir umutsuzluğun ve yalnızlığın yansımasıdır.
Sait Faik Abasıyanık ve Ömer Seyfettin; farklı tarzlarda ve farklı üsluplarla kaleme aldıkları hikâyelerle Türk hikâyeciliğinin iki önemli yüzü olmuştur. Onların hikâyeleri; topluma ve insana tutulmuş dev bir aynadır.
Agâh Ensar Can
Cahit Sıtkı Tarancı ve Orhan Veli Kanık karşılaştırmasını okumak için tıklayınız.