Yılın en karanlık ve en uzun gecesiydi. Karanlığın ışığa yenildiği bu gecede buram buram kar kokusu taşırken rüzgâr, beyaz örtülü çatıların ışıklarla süslenmiş pencerelerinden, sabah çamın altında bulacağı hediyenin kırmızı kıyafetli pos bıyıklı ve ak sakallı bir dedenin getirdiğine inanacak kadar masum yavruların renkli uykularından cok uzaklarda bir yerde kuzey ormanlarının derinliklerinde irili ufaklı üç beş çam ağacı derin bir sohbete koyulmuştu.
“Ama neden kesiyorlar ki bizi, anlamıyorum?” diye sordu aralarında en küçük olan Mavi Ladin çamı.
“Ben biliyorum!” diye atıldı Yeşil Ladin kendinden emin bir şekilde. “Onlar için kutsal olan birinin doğum gününü kutluyorlarmış.” deyip duraksadı. Bir süre düşündükten sonra, “Ha hatırladım! Noel babanındı galiba. O yüzden kesip süslüyorlarmış bizi. Kutlama bitince de sokağa atıp yakıyorlarmış.” diye ekledi.
Küçük Mavi Ladin duyduklarına inanamamıştı. “Hih! Ama bu çok kötü!” dedi iç çekerek. “Ben kesilip yakılmak istemiyorum ki. Ben köklerimi toprağa salıp olabildiğince uzamak istiyorum.” derken küçük mavi dikenlerini dikleştirdi. Sonra kesilmek isteyip istememesinin ona sorulmadığını hatırlayarak düşürdü dallarını kara. “Kim başlatmış ki bu saçmalığı?” diye sordu sesini incelterek.
“Kim olacak Amelikalılar tabii!” dedi peltek olan Sarıçam.
“Sen de havada sinek ölse Amelikalılardan bileceksin kardeş.” dedi Yeşil Ladin alaycı bir ses tonunda. “Ne Amerikası yahu onlar 19. yüzyılın sonlarında tanımışlar bu geleneği. Bizim başımıza bu geleneği bela eden Almanlar Almanlar.” diyerek dallarını salladı.
“Ya… Bize bu kötülüğü yapan Almanlar mıymış?” diye tekrarladı küçük Mavi Ladin etkilenmiş bir şekilde.
“Evet. Onlarmış…” dedi Yeşil Ladin. “Sevgili dedem anlatmıştı kesilmeden önce. Ona da vakti zamanında kendi dedesi anlatmış. Ağaç süsleme geleneği ilk defa 16. yüzyılda Almanya’da ortaya çıkmış. Yıl boyu yeşil kalabildiğimiz için onlara göre yaşamı ve ölümsüzlüğü temsil ediyormuşuz. Yılın en uzun gecesinin gündönümünde Ren Nehri kıyılarındaki köknar ağaçlarını ışıklar, meyveler ve parlak süslerle donatıp ağaçların altına adaklar bırakırlarmış insanlar. Sonradan nehir kıyısına gitmeye erinmiş olacaklar ki ağaçları kesip evlerine götürmeye başlamışlar. Bu gelenek tüm dünyaya Almanca konuşulan ülkelerden yayılmış.”
“Yanlış biliyorsun kardeş.” diyerek araya girdi Akçam. “Ağaca çaput ya da adak bezi bağlama geleneği eski bir Türk adetidir. Dünya’ya da Türkler yaymıştır.”
“Yok daha neler!” diye atıldı Yeşil Ladin. “Neredeyse dünyadaki herkes Türk deyivereceksin sen de. Ne Türkü kardeşim sana Alman dedik işte.”
İki genç ağaç münakaşa etmeye başlamıştı. Her ikisi de kendi atalarından öğrendiğini inançla savunuyordu.
“Ben hâlâ Amelikalılar olabileceğini düşünüyolum.” diyerek bu tartışmaya Sarıçam da katıldı. “Onlal başlatmadıysa bile onlal yaymıştıl.”
Küçük Mavi Ladincik bu üç çamın ortasında kala kalmıştı. Birkaç defa susun diye bağırmıştı bağırmasına ama kendinden metrelerce uzun olan çamlara bir türlü sesini duyuramamıştı.
Bir süredir genç çamların sohbetine kulak misafiri olan yaşlı Norveç Ladin’i Old Tjikko* bu tartışmaya bir son vermeye karar verdi. “Yeter artık susun! Beni dinleyin!” diye kükredi hırıltılı bir sesle. Genç çamların aniden susup ona bakmasıyla derin bir nefes alarak soğuk havanın dikenlerine nüfuz etmesini sağladı.
“Hepiniz yanlış biliyorsunuz çocuklar. Bu insanoğlunun oldum olası ağaçlara karşı tuhaf bir ilgisi vardı. Zaten ilk insan da yasak ağacın meyvesinden yediği için cennetten kovulmadı mı?” diyerek anlatmaya başladı.
“Tamam işte ben de bunu diyorum Tjikko dayı.” diyerek araya girdi Yeşil Ladin çok bilmiş bir tavırla. “Ortaçağ Hristiyanlığında oynanan oyunlarda Adem ve Havva’nın cennetten kovulmasını tasvir eden “cennet ağacı” olarak sembolize edilmişiz ya biz çamlar. Bundan dolayı işte.”
“Ona bakarsan eski Türkler de ‘Hayat Ağacı’ derlermiş biz çamlara.” diye itiraz etti Akçam.
Yaşlı Norveç Ladin’i homurdanarak dallarındaki karı silkeledi. Bu gençlere laf anlatmak oldukça zordu. Hep daha çok bildiğini sanırlardı.
“Benim bildiğimi siz de biliyorsanız benim konuşmama ne hacet. Ben susayım siz devam edin o zaman.” diye tepkisini belli etti Old Tjikko.
Yeşil Ladin kendinden metrelerce uzun olan yaşlı çama ürkekçe baktı. Old Tjikko’nun bu ormanın en yaşlı çamı olduğunu yine dedesinden duymuştu. Dedesi de yine kendi dedesinden. O da kendi dedesinden. Dedesinin dedesinin dedesi de yine kendi dedesinden duymuştu. Yani uzun lafın kısası çok çok yaşlıydı Old Tjikko. Ormanda dokuz bin yaşında olduğuna dair söylentiler dolaşıyordu.
“Afedersin Tjikko dayı. Saygısızlık ettiğimi fark edemedim. Buyur seni dinliyoruz.”dedi Yeşil Ladin mahcubiyetini sesine yansıtarak.
“Evet kusura bakma Tjikko emmi, seni dinliyoruz.” diye ekledi Akçam.
Yaşlı Norveç Ladin’i memnun bir ifadeyle gülümsedi genç çamlara. Kendisi de gençliğinde sabırsızdı böyle. Fakat bu o kadar uzun bir zaman öncesiydi ki kendini artık hiç genç olmamış gibi hissediyordu bazen.
“Nerede kalmıştım gençler?” diye sorduğunda Mavi Ladin, “İnsanoğlunun ağaçlara karşı oldum olası tuhaf bir ilgisi olduğundan bahsediyordunuz efendim.” diye cevap verdi.
“Ha… Evet… Ağaçları kutsal sayan ve onları kesip evlerinde süslerle bezeyen tuhaf insanlar…”
Old Tjikko hüzünlü bir iç çekti. Birçok çam arkadaşını insanların bu tuhaf adetleri yüzünden kaybetmişti.
“Bu ağaç süsleme adeti çocuklar…” diyerek tekrar başladı anlatmaya. “… Bu çok çok eskilere, putlara ve doğaya tapınıldığı zamanlardaki uygarlıklara kadar uzanıyor. Modern Noel ağacı Almanya’da doğmuştur evet. Fakat Almanlar, onu Babilliler ve Mısırlılardan almış olan Romalılardan devralmıştır. Galiba yanılmıyorsam Babilliler de Sümerlerden esinlenmişti.”
“Peki Sümerler de Türklerden mi esinlenmiş?” diye sordu Akçam merakla.
Old Tjikko hırıltılı bir şekilde güldü. “Olabilir.” dedi genç Akçam’a göz kırparak. “Belki Keltler ve Vikingler de onlardan esinlenmiştir. Ha tabii Aztekler de.”
“Bakın çocuklar… Yaprak dökmeyen ağaçları ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak bu dünyada gelmiş geçmiş birçok toplumun ortak bir geleneğiydi. Ya da günahı desem belki daha doğru olur.”
“Günahı mı?” diye tekrarladı Sarıçam.
“Evet günahı. Çünkü insanoğlunun bir kısmı yaratıcısını unutup hep ağaç ve taşlardan medet umdu tarih boyunca.”
“İyi de günümüzdeki yılbaşı ağaçlarıyla anlattıklarının ne alakası var?” diye seslendi biraz ilerideki Köknar ağacı. “Onların çoğu plastik kiii.” diye uzattı sonunu.
Yaşlı Norveç Ladin’i Old Tjikko bıkkın bir nefes aldı. Ona göre ya olduğu gibi görünmeliydi insan ya göründüğü gibi olmalı. Ama anlamak istemeyene anlatmak yetmeyecekti hiçbir zaman.
Hatice Yılmaz Işıktaş
*Old Tjikko, İsveç’in Dalarna ili’nin Fulufjället Dağı sınırlarını içerisinde bulunan bir Norveç Ladini. 9.558 yaşındaki ladin halen dünyanın en yaşlı ağacı olarak kabul edilmektedir.