Yeditepeli şehrin ezan sesi ile kilise çanlarının cumbalı evimizden duyulduğu, kiremitlerinden huzur damlayan mahallenin birinde Hıdırellez sabahı dünyaya gelmişim. Müslüman’ı, Rum’u, Yahudi’si daha nicesi aynı masanın etrafında pilava kaşık daldırırdık. Malta eriklerinin, beyaz zakkumların, zeytin ağaçlarının gölgesindeki avlumuzda şarkılar mırıldanırdık. Güneşi semaverdeki çayın etrafında yaptığımız uzun sohbetlerle batırırdık. Akşam olup herkes bir tabak yemek koyunca masa, düğün sofrasına dönerdi. Yaprak sarması, yoğurt aşı çorbası, cicirya, borekitas, kabak çiçeği dolması derken tabaklar sofraya sığmaz birbirine omuz vermek zorunda kalırdı.
Selahattin Anatürk