“Bana bir yalan borcun var.” dedi dostum, kahvesinin son yudumunu alırken. “Öderim” dedim. “Kimsenin borcu kalmamıştır bende” diye de ekledim. Canım hiç kahve içmek istemiyordu. Bitiremeyeceğim diye düşündüm kahvemi. Eski tadı da yok muhabbetin üstelik. Laf dönmüyor, takılıp kalıyor boğazda.
Dostum ha bire bir şeyleri anlataduruyordu. Ben yorulmuştum, dinleyemiyordum onu. Kalkmaya niyetlendim ki gelip oturdu masanın boş sandalyesine sevgilim. “Ne yapıyorsunuz burada.” dedi. Bir kahve siparişi verdi. “Oturuyoruz” dedim. “Konuşuyoruz” dedi dostum. Onun kahvesi geldi. Dostum yeni bir kahve siparişi verdi. “Otururum daha” dedi. Bir o içti kahvesinden bir ben içer gibi yaptım kahvemden. Dostumun kahvesi geldi, o da içti kahvesinden. Bir şeyler konuşuluyordu masada. Bir kaç düş kuruluyor, sözcükler yuvarlanıyordu. Ben dalmıştım yine. Duymuyordum konuşulanları ama ara sıra kafa sallamayı ve onaylayan sözcükleri gevelemeyi de unutmuyordum. Önceden antrenmanlıydım. Çok zorlanıyordum. Ama artık bana bir şey hissettirmediğini anladım bunun. Ne ara alışmıştım bu tavra? Neden durmadan yapıyordum bunu? Cevap getirmem uzun sürecekti bu sorulara. Kafamda bunlar dönüp duruyorken ritmim bozulur oldu. Daha fazla katlanamaz oldum tüm bu şeylere. Uzağa baktım. Bakabildiğim kadar uzağa bakınca beni çağıran bir nokta gördüm. Ayağa kalktım, bu ayağa kalkışımı ne dostum ne de sevgilim bekliyordu. Bekledikleri benden ayağa kalkışımın nedeniydi. “Benim gitmem gerek.” dedim. “Nereye gideceksin, gel otur.” dedi dostum, kolumu çekiştirip. Sesinde sanki alay vardı, gidecek bir yerim yokmuş da ben yalan atıyor musun gibi bir anlama gelen. “İşim var, gitmem gerek” dedim, gözüm halen uzaktaki o noktadaydı. Beni çağırmaya devam ediyordu. Bulmalıydım onu. “Hadi işte otur” dedi sevgilim, biraz daha masada oturmak isteyen tavrıyla; biraz daha konuşmak. “Yok, ben gideceğim” dedim ve ayrıldım masadan. Çıkış kapısına az kalmıştı ki bir şeyi unutmuş gibi döndüm. “Ben de sizi seviyorum.” dedim. Sanırım şimdi borcumu ödemiş oldum, diyemeden çıktım gittim.
SABAHATTİN ORHAN