Altından geçtim gökkuşağının. Yedi ışıkla doldu yüzümün her yanı. Bir sağa bir sola kaydı ayağım ve yumurtanın akından daha yalınım. Gözümü alıyor canlılığın fırlatıyor beni kaşkollu boyunlara. Öyle sıcak ki varlığın, aşıyor boyumu tepeden tırnağa. Haksızlık yapılıyor her geçen gün halkın boğazına ve kuruyup soluyor dinamikliğin, bir karahindiba tabanında.
Şimal Yanpınar
Güz dökülürdü günlerden. Başaklar dalgalandıkça: “Doğa saçını tarıyor,” derdim. Bazen denizi de andırırdı. Korkuluk yelkenlim olurdu, denizaşırı ülkeler gezerdim çocuk düşlerimde. Harman yaklaşınca başakların dolgunluğuna dokunurduk. Kuşlar çoktan yuvalarını yapmış, yumurtalar da çatlamayı bekliyordu. “Can olup uçacaklar. Sonra göç edecekler, çoğalacaklar. Bazen de azalacaklar, insan misali oğlum,” derdi babam.
İnsan misaliymiş azalmalar baba…
Osman Özenbaş
Kanaryanın hapsolduğu parmaklıkları yıkmak istercesine çırptığı kanat sesi varolan huzurumu, neşemi bir anda derin bir mahkumiyete bıraktı. Teslim alınmış ruhum, avare gezen bedenime adeta kafa tutup meydan okur hale gelmişti. Altın tepside bana sunulan ab-ı hayat zehirden farksızdı aslında. Ben ben değildim. Uzun zamandır başkasının şarkısını söylüyordum ve ben ne yazık ki bu acınası halimin farkına bir çift kanat sesiyle vardım.
Yeşim Bayram