Geçmişin ayak izlerini izleyerek, yıpranmış ahşap kapısıyla beni içine çeken bir dükkâna
giriyorum. Griye dönmüş, tabakalaşmış sergeninde buğulu bir parşömene takılıyor
gözlerim. Elime alıp aralıyorum yapraklarını. Satır başlarında mühürleyen incili sözcükler ve
sitemkâr yakarışlarda kaybediyordum kendimi. Üfleyerek kaldırıyorum yılları oturduğu
yerden. Göz gözü görmüyor ve kapağını açar açmaz bir savaşçı fırlıyor içinden. O anlatıyor
ben dinliyorum.
Burcu Özkan
Belki asırlık belki de bin yıllık geçmişin izlerinin hüküm sürdüğü, sözcüklerin dansının sarı sıcak
sayfalara gizlendiği ve unutulan mektupların, resimlerin ezgisinde zamanın taşlı yollarında bitmeyen bir yolculuk…
Burçin Laçin Altay