Bir insanın bu kadar yalnız olabileceği hiç aklıma gelmezdi.
Şimdi, uzandığım kanepemde,
Kaderim bir zehir gibi damarlarımda ilerlerken,
Ölümün tenimin altında büyüdüğünü hissediyorum.
Kaderin güçlü bir sillesini yemem lazımmış meğer;
Acılarımın bir korkak gibi yaşama sevincimin derinliği karşısında geri çekilebilmesi için.
İçimdeki çelişkiye sesleniyorum;
Ey hiçbir zaman düzlükte yürümekten iflah olmayan yokuşuna aşık serseri!
Tersine akan bir nehir olmaktan vazgeçmelisin artık.
Ve başkalarının bulutlarına yağmur olmaktan da.
Hadi aşkın en eski başkentine geri dön!
Yüreğinin serçesine özgürlüğünü bahşet.
Bahşet ki kurtulsun düştüğü kuyulardan içimdeki Yusufum….
İnsanlar zamanın değiştiğini söylüyorlar.
Ama o öylece asılı kalıyor.
Değişen sadece bizleriz. Mutsuzlaşan yaşlanan küskünler.
Suçu zamanın üzerine atıyoruz.
Oysa o hiç hareket etmiyor.
İlerleyen ve her şeyi geride bırakan bizleriz.
Çok yazık. Baştan geç kalmasaydım belki de her şey farklı olabilirdi.
Farklı bir zamanı yaşıyor olabilirdim.
Kafamın içindeki insanların arasında,
Hayal dünyamdaki kurgunun merkezinde bulunabilirdim.
Bu bir ihtimal…
Doğduğunda gözleri de aklı gibi gökyüzünde olan biri olarak söylüyorum.
Sanki kalbim hiç dünyaya ait olmamış gibi.
Yer çekiminin herkesi dünyaya hapsetmesine inat;
Kuşlar gibi uçmaya hasret bir ruhum var.
Ah şu kafamdaki sorular!
Ölsem mi yoksa hayata sımsıkı sarılsam mı diye deli gibi bir ikilemde bırakıyor beni…
Ah Dünya,
Söyle bana nedir istediğin?
Çek dersen çekerim yükünü
Ağrısa da omuzlarım
Ama önce karar vermelisin
Bırak biraz huzur bulsun insanların!
Karanlıksa yolların
Yürürüm inancımın ışığıyla
Çaresizlikse avucumda bıraktığın
Açar avuçlarımı savururum rüzgara.
Ah Dünya karar ver nedir istediğin?
Hayatımdaki rolü çalmaktan vazgeç artık
Sensiz de yaşarım ben.
Nasıl olsa bana kalmayacaksın
Şimdiden vedalaşalım;
Ne sen benim bütünümsün
Ne de ben senin parçan.
Elveda demek bu kadar zor mu sanırsın?
Öyleyse yanılırsın.
Ah Dünya ah!..
Söyle bana
Nedir istediğin?
aslı çetinkaya