Denizin Üstündeki Kırmızı Gemi

Her sabah koşarken sahildeki bankta oturan yaşlı bir amca takılıyordu gözüme. Sürekli denize doğru bakıp gülümsediğini görüyordum ve bu hali merak uyandırıyordu günden güne bende. Ama rahatsız etmek istemediğim için durup konuşmak bir yana, doğru düzgün bakmıyordum bile.

Zamanla sürekli denk gelmelerimiz artınca, hafifçe başımla selamlamaya başladım onu. Artık her sabah göz göze gelip birbirimize selam verir olmuştuk. Hatta benim sabah koşularımın değişmez bir parçası olmuştu.

Artık iletişimin boyutunu biraz daha ilerletmek istiyordum. Onun sabahları o gülümseyen gözlerle denize neden baktığını çok merak ediyordum çünkü.

Bir sabah dayanamadım, yanından geçerken duruverdim. Sonra ona dönüp:

“Günaydın.” dedim gülerek.

“Günaydın beyefendi oğlum, güzel olsun sabahın.” diyerek beni selamlaması o kadar hoşuma gitmişti ki, geçip oturdum yanına.

Adının Sadi olduğunu öğrendiğim öğretmen emeklisi amcayla, hiç durmadan sohbet ettik. Tatlı diliyle, enerjisiyle gerçekten günümü güzelleştirmişti. Sohbet iyice ilerleyince artık sabredemedim ve:

“Sadi amca müsaadeniz olursa size bir şey sormak istiyorum.” Dedim.

“Sor tabi Ahmet Bey oğlum,” demesiyle hemen:

“Sen her sabah denize bakıp gülümsüyorsun ya, bunun sebebi nedir? Yani nereye bakıyorsun?” diye sordum.

“Kırmızı gemiye bakıyorum.” deyince denize döndüm ama üzerinde kırmızı bir gemi yoktu. Şaşırdım.

“Nasıl yani? İyi de denizin üzerinde kırmızı bir gemi yok ki Sadi amca?” deyince gülmeye başladı. Kısa bir gülüşten sonra gök mavisi gözlerini bana çevirip:

“Benim baktığım yerde var.” dedi neşeyle. Anlayamamıştım ama belki de bir hastalığı falan vardır diye ısrar edemiyordum. Sessizliğimden anlamış olacak ki, açıkladı bana:

“Senin baktığın yerde kırmızı bir gemi yok ama benim gözlerim görüyor orada kırmızı bir gemi. O gemide sevdiğim kadın var, bana bakıp gülümsüyor ben de ona gülümsüyorum.” deyince kafam iyice karıştı. ‘Kesin hasta’ dedim ve hiçbir şey diyemedim.

“Merak etme Ahmet Bey oğlum, deli değilim. Aklımla bir zorum da yok. Benim bir sevdiğim vardı, adı Gülizar. Onu babası benden kırmızı bir gemiye bindirip de ayırdı. Çok bekledim ama umudumu kesince babamın zoruyla evlendim. Her şey iyi güzeldi ama Gülizar hep aklımdaydı. Onu hiç unutmadım çünkü bana demişti ben hep sana gülümsüyor olacağım aklında tut diye. Bir gün mutlaka döneceğim demişti. İş güç arasında denizi izlemeye vakit olmadı ama emekli oldum, sonra eşim de rahmetli olunca artık her gün gelmeye başladım.”

“Peki, hiç haber alamadın mı ondan?” diye sordum merakla.

“Birkaç arkadaş vasıtasıyla öğrendim Almanya’da olduğunu. Hatta haber yolladım, eğer engeli yoksa bekliyorum onu diye. İşte haber gelir diye beklerken, ben de onun kırmızı bir gemiyle bana geldiğini hayal edip bekliyorum.” dedi ve yine başını denize çevirip gülümsedi.

Tuhaf ama etkileyici bir hikâyeydi. Biraz daha konuştuk Sadi amcayla ve sonra vedalaşıp ayrıldım yanında.

Karşılaştığımız sabahlar artık ona selam verirken dönüp denize de el sallamaya başladım. Garipti belki ama ben bile mutlu oluyordum bunu yapmaktan. Bu, Sadi amcanın umuduna destek olmak gibi geliyordu bana.

Bir sabah yine koşarken yanından geçiyordum ve selamladım ama bana bakmadı. Tuhaf da bir hali vardı. Her sabah gülerek denize bakan yaşlı adam, o sabah sanki küsmüş gibiydi o neşeyle baktığı sulara.

Biraz koştum ama içim rahat etmedi döndüm geriye.

“Günaydın Sadi amca!” dedim hafif tebessüm ederek.

“Artık aydın bir gün yok Ahmet Bey oğlum!” dedi ve gözleri doldu.

“Hayırdır, neyin var?” deyip hemen yanına oturdum. “Neden gülümsemiyorsun denize?”

“Denizdeki kırmızı gemi battı Ahmet Bey oğlum,” dedi. “Gülizar sizlere ömür…”

Dondum kaldım. Diyecek hiçbir şeyim yoktu ki zaten Sadi amca da bir süre sonra ayaklanıp hafifçe sırtımı sıvazladı ve gitti.

Ondan sonraki hiçbir sabah görmedim onu o bankta. Gözüm çok aradı, hatta koşularımın bile tadı kalmamıştı ama o hiç gelmedi.

Bir öğle vakti birkaç işimi halletmek için mahalleye çıkmıştım ve bahçeli bir evin önünde birikmiş kalabalığı gördüm. Biraz yaklaşıp baktım ne oldu diye:

“Cenaze var evladım,” dedi teyzenin biri. “Sadi Bey vefat etmiş.”

“Sadi mi?” dedim panikle. “Öğretmen emeklisi Sadi mi?”

“Evet, tanıyor muydun?” dedi teyze ama cevap vermeden kalabalığın içine daldım. Eve girdim, kimsenin bana olan bakışlarını yadırgamadan emin olmak için içeri girip etrafa bakındım ve evdeki resimleri görünce derin bir nefes aldım. Bizim Sadi amca değildi çok şükür.

O sıkıntıyla yürürken karşı kaldırımda gördüm bizim Sadi amcayı. Koşup gittim yanına, beni görünce şaşırdı.

“Ya Sadi diye birinin cenazesi vardı, sen sanıp çok korktum,” deyince omzumu sıvazladı:

“O da iyi bir insandı, Allah rahmet eylesin. Ama daha Azrail bana uğramadı şükür!” dedi yine neşeyle.

 Nerede olduğunu, neden sahile gelmediğini sorduğumdaysa, yüzünde kocaman bir mutlulukla yanıtladı:

“Telaşım vardı Ahmet Bey oğlum, Sadi amcan evleniyor!”

“Nasıl yani?” diye soruşuma daha çok güldü.

“Bu yaşlıların her dediğine inanmayacaksın, bizim arkadaş yanlış Gülizar’ı bulmuş. Ulaştım ona, o da benim gibi yalnızmış. Geldi, görüştük ve evlenmeye karar verdik. Üç gün sonra nikahım var,” dedi ve ceketinin cebine elini atıp bir davetiye çıkardı.

“Bu adam da bu yaştan sonra davetiye mi bastırmış deyip gülme bana, bu bizim geriye kalacak anımız.” deyince aldım davetiyeyi.

Mutlaka gideceğimi söyleyip ayrıldım yanından. Eve dönünce eşime anlattım olanları, o da biliyordu Sadi amcayı ve çok mutlu oldu duyduklarına.

Sonra nikahlarına gittik. O kadar mutluydu ki ikisi de, yıllar önce kavuşamadıkları mutluluğa ne olursa olsun ölmeden önce kavuşmuşlardı…

Esra Barın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.