Çıkar kendinden birilerini. Hangi kendin, hangi zamanda, ne yaşadıysa hepsini buyur et sofrana. Tek tek gözlerinin içine bak, hangisi daha yorgun, hangisi daha iştahlı ya da mutlu, hangisi dokunsan ağlayacak incele, gör derinliklerini. Kendinin derinliklerini gör, insanoğlunun icat edemediği, hala yıllarını verdiği, üzerine kitaplar yazdığı, fakülteler açtığı o derinlik bulma makinesini tam da o sofrada icat et ve çalıştır. Hep bir ağızdan konuşurlarsa da sakın kızma onlara, ne zamandır suskunlardı çünkü. Gecenin ilerleyen saatlerinde birbirlerine de sataşacaklardır, bırak birbirlerine ne söylemeleri gerekiyorsa söylesinler, içinde biriktirdikleriyle gönderme onları toprağa. Çok fazla güleceklerdir ara ara, abartı gelecektir gözüne ama ona da sesini çıkarma. Bir süre sonra gülmekten ağlayabilirler de, şaşırma. Anla onları çünkü karşılaşmak zordu birbirleriyle. Herkes birbirinden o kadar uzak ve birbirine o kadar bağlı ki korktular biraz. Sofrada doymayan kaldı mı kalmadı mı iyi bak, yiyip içmeyen, kendi köşesine çekilen varsa at onu ortaya, herkes teker teker tanışsın, ek ilgi göstersin ona. O sofradan tek bir kendini bile yabancı gönderme geriye. Öyle bir sıcaklık olsun ki bir kendin, öteki kendine mutlu olduğunda da uğrayabilsin, ağladığında da sığınabilsin sonrasında. Uğurlarken hepsinin elini sımsıkı sık, tanıştığına memnun olmayan tek bir kendini gönderme o sofradan. Bir daha geleceklerine dair o enerjiyi al onlardan, hatta emin ol. Sofrayı topladıktan sonra da rahat git o yatağa, kendilerinin toplantısını kutla gözünü kapattığında. Hangi kendini diğer kendinle barıştırdın, hangi düşmanlığı bitirdin, hangi kendini diğeriyle daha da kaynaştırdın iyice kazı benliğine. Bu dünyadan gitmeden önce çıkarmak zorundasın kendinden birilerini, toplamak zorundasın hepsini bir araya. Sadece yolu yürümekse tek istediğin, zahmet etme o mezeleri hazırlarken, örtünün en güzelini seçerken. Yolda bedenini değil ruhunu da yürütmek istiyorsan kur o sofrayı, özene bezene hazırla tatlılarını, koy leylakları da beyaz vazona.
Tanıştırdığın her kendin, kendine yaptığın açıklamadır. Kendine açıklama yapmak, biraz biraz ölümü yumuşatır gözünde, ayaz daha sert vurur suratına ruhun diken diken olur, gözün eskisinden bir numara daha büyük görür, tenha sokaklarda biraz daha rahat yürürsün, kalabalık sokaklarda koşar adımların daha da büyür. İlaçsa eğer kendine açıklama yapmak, yan etkisini de okuyunuz. Aşırı bir yan etki görürseniz de doktorunuza gitmeyiniz, kendinize geliniz, zaten her zaman buraya geleceksiniz. Korkmayınız, kullanmaya devam ediniz. Bir kendiniz diğeriyle konuşurken laflarını balla bile bölmeyiniz. Sıkılıp bir hava almaya çıkmayınız, her sözü aklınıza kazıyınız. Yolun üzerinde yürümenin, yolun altında olmaktan farklı olduğuna inanıyorsanız, önce kendinizin kavgalarına, savaşlarına, bağırışlarına, kaçışlarına şahit olmak zorundasınız. Hengameden sonra ne kadar kendiniz varsa hepsinin yolda kol kola yürüdüğünü görmek için…
Başkasına açıklama yaparken araya telkinler, bahaneler, uyarılar daha neler neler katabilirsiniz. Ama kendinle iki medeni insan gibi konuşurken araya gereksiz hiçbir sözcük, hiçbir mimik katamazsınız. Bomboş tesellilerden bir parça bile alamazsınız. Gülmek varsa işin içinde, kahkahanızı durduramazsınız. Ağlamak varsa bastıramazsınız. Kurduğunuz o sofrada hangi kendiniz nasılsa, başka türlü olması için zorlayamazsınız ama diğer kendinizle onu tanıştırıp, kaynaştırabilirsiniz. Hangi kendiniz nasılsa görün onu, diğerlerinin içine katın. Değiştirmeden, araya sahte telkinleri sıkıştırmadan, kendi kendinize açıklamanızı yapın. Değişmek diye abarta abarta bitiremedikleri o kelime kendini kendinle tanıştırıp, açıklama yapmaktan ibaret. Kim ne söylerse söylesin, kendinize söylediğiniz tek bir kelime kadar ya da başka bir kendinizle tanıştığınız kadar değiştiremez sizi.
İrem Özdemir