Mutlu olduğunuz anlarda acaba mutluluk duygusu kaç bin yıllıktır diye hiç düşündünüz mü? Üzgün olduğunuz zamanlarda ya da öfkeli olduğunuz durumlarda bu duyguların kaç yüzyıllık olduğunu hiç sorguladınız mı? Duygularımızla birlikte aslında içimizde koca bir tarih taşıyoruz. Yüzlerce yıllık antik çağlardan bugünlere uzanan…
Bütün duygularımız sanki bilinçaltımızda toprağa gömdüğümüz olgular. Bazılarına çok kolay ve sık ulaşabiliyoruz. Ama bazıları toprağın derinliklerinde gömülü… O kadar derine gömülmüş bir durumdaki kendi benliğimizde arkeolojik bir kazı yapmamız gerekiyor. Bu duygulara yeniden ulaşabilmemiz için kazıyoruz… Kazıyoruz… Bazen bir duyguyu ararken aniden bambaşka bir duygu çıkıyor karşımıza… Sen mutluluk arıyorsun ama biraz da öfke buluyorsun mesela. Sen karamsarlık duygusuna hapsolmuşken aniden ufacık bir umut kırıntısı önüne çıkıyor. Duyguların arkeolojisi işte bazen üzülüyorsun, bazen de seviniyorsun. Kazdığın yerin altında ne var bilmiyorsun.
Çevrende binlerce defineci var. Senin hazineni arıyorlar. Hepsi kolay yoldan mutluluğun peşinde… Çalışmadan duygu zengini olacaklar. Ellerinde detektörlerle senin benliğini arıyorlar. Korkuyorsun ama korku duygunu gizleyerek, benliğinin verimli topraklarında daha üst bölümlerde yer alan kızgınlık duygunu çıkarıyorsun. “Sizi polise şikayet ederim. Defolun gidin.” diyorsun. Defineciler korkup kaçmaya başlıyor. İçlerinden biri tam kaçarken bir dinamit atıveriyor benliğine… Her yer toz duman, ağız dolusu sövüyorsun… Dumanlar ortadan kaybolunca çolak bir benlikle karşılaşıyorsun. O kadar çolak ki bütün ormanları kahpece yakılmış gibi… O kadar çolak ki Hiroşima’ya atılan atom bombasının ardından yıllarca bölgede ot bitmemesi gibi… O kadar çolak ki koca bir hiçlik, koca bir duygusuzluk gibi…
Sonra sen bu çolak topraklara yeniden güzel duygular ekiyorsun. Yeni duygular yeşeriyor coğrafyalarında… Kazıyorsun daha çok ekip biçiyorsun. Duyguların arkeolojisine devam ediyorsun. Bazı duygular, bazı duygularla bütünleşiyor bilinçaltının bozkırlarında… Gülüşler ve sevinçler gözyaşlarıyla birleşiyor. Bu duruma mutluluk gözyaşları diyorsun. Bazen o kadar sinirleniyorsun ki sinirlerin bozuluyor. Aniden bir kahkaha patlatıyorsun. Şaşırıyorsun. Benliğindeki duyguların arkeolojinden neler çıkıyor böyle… Sonra bazen tek tek, bazen de karışık duygularını yaşamaya devam ediyorsun. Aradan zaman geçince benliğine yeniden yavaş yavaş tekrar gömüyorsun. Gömdüğün yeri unutmamaya çalışırken, duygusuzlaşmamaya da çalışıyorsun. Sonra en iyisi yerini kaybetmeyeyim diye bir korkuluk dikeyim diyorsun. Ama unutuyorsun korkuluğun da korku duygusunu adında taşıdığını… Belli bir süre sonra korkuluk da gömülüyor benliğine…
Orçun Gül