Sınıf’ın mimlenmiş şairiyken Hababam Sınıfı’nın ünlenmiş yazarıydı Rıfat Ilgaz. Kahkahamızın olduğu kadar, düşüncelerimizin de sesiydi. Zorluklarla geçti ömrü. Kitabının adı Sınıf, kapağının rengi kırmızı diye başına gelmeyen kalmadı. Oğlunu görüş günlerinde görerek büyüttü. O günlerden görmüştü yazarlığın baba mesleği olmayacağını. Çünkü dört yaşında hapishane kapılarında tecrübe etmişti oğlu, babası yazar olanın nelerle karşılaşacağını. İsmini gizleyerek yazdı uzunca bir zaman. Daha sonra sahip çıkmak için ismini yazdığında Stepne’nin çevirmen yazarı sanıldı. Hababam Sınıfı’nın kendi gerçekleri olduğunu okumasına rağmen anlamayanlarla uğraştı. Çöken bir eğitim sistemini anlattı, hepimizi ağlanacak halimize acı acı güldürdü.
Kim ne derse desin, çocuklar için yazdı hep.
Geçen hafta Edebiyatçılar Derneği’nin düzenlediği bir törende ödül almış; Metin Altıok’u, Behçet Aysan’ı son kez görmüştü, son kez olduğunu bilmeden.
O akşam aldı haberi. Öyle bir haberdi ki bu, öyle yandı ki canı, kalamazdı olduğu yerde. Sığamazdı bu dünyaya. Can dostu ölmüştü. Asım ölmüştü. Sadece Asım da değil, otuz beş aydın göz göre göre ölmüştü. Düşündü durdu. Firavunlar piramitlerin içindeki tabletleri kırmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in ordusu kütüphaneleri paramparça etmişti ama böylesi… böylesi görülmüş şey değildi. Düşünürler, ozanlar, aydınlar dünyanın hiçbir yerinde ve döneminde bir binaya kapatılıp ateşe verilmemişti. Bu taşınabilecek bir yük değildi.
Kimse ayıp demiyordu o günlerde, Rıfat Ilgaz’dan başka. “Bizim ayıbımız.” diyerek sahip bile çıkıyordu herkesin sus pus olduğu felakete. Kalmamıştı anlamı hiçbir şeyin. Kaleme sarıldı Rıfat Ilgaz, son kez sarıldığını bile bile.
“Yaşamla ölümün anlamı kalmadı artık, her şey yalama oldu. Asım öldü, Nesimi öldü.”
Agâh Ensar Can