Yanarak ölmek nasıl bir histir sence? İşin aslı yandığın için değil, ciğerlerin zehirli gazla dolduğu için ölüyorsun en başta. Canın korkunç bir şekilde yanarken, bir de boğulmakla baş etmeye çalışıyorsun. İşte böyle can verdi Madımak Oteli’nde esir düşen otuz beş kişi. Birçoğunun okuruyla buluşmaya can atan kelimeleri, belki de kulaklara şenlik vermeye hazırlanan besteleri vardı. Sevenleri vardı, sevdikleri vardı. Pamuk ipliğiyle bile bağlı değildi hayatları. “Sebebi neydi?” diyor insan. Sebebi belli, insanoğlunun bitmek tükenmek nedir bilmeyen kin ve nefretiydi sebebi. Her şeye muhalefet kirli zihinlerin bulaştığı bu günah yasa boğarken koca bir ülkeyi, bölünmeyi hedefleyen hainlerin kanlı ellerinden nasibini alan otelin temelleri sarsılmamıştı sadece. Bu öyle bir depremdi ki, taş taş üstünde kalsa da onca can toprak altına girmişti. Kalbin işi yalnızca kan pompalamak değildir sanıyorum. Ne yazık ki vicdan yoksunu insanlarla aynı soyu paylaşıyorum. Bazen türümden tiksiniyorum.
Çağla Fulya