
Yeşim Ustaoğlu’nun yazıp yönettiği bu filmde 1.Dünya Savaşı sonrasında göçe zorlanan Rum yerlilerinden Eleni’nin hikâyesi anlatılmaktadır. Ailesinden kopan ve Türk bir aileye sığınmış, Eleni, Ayşe ismiyle hayatına devam etmeye çalışmıştır. Zaman kimseye acımadan geçip gitmiştir. Nüfus sayımı sırasında ablasının, Türk ailesinin kızı Selma’nın, ölümüyle artık yalnızlık içinde yalnız kalan Ayşe ya da Rum adıyla Eleni yıllardır acı içerisinde yaşamaktadır. Çünkü yıllar önce kardeşiyle birlikte bir Türk aile tarafından evlat alınırken kardeşi bu durumu kabullenmeyip Yunanistan’a gitmiştir. Eleni ise ne kardeşiyle gidebilmiş ne de tam kalabilmiştir; adını değiştirmiş ve yıllarca böyle yaşamaya devam etmiştir. Oysa artık sırdaşı, yoldaşı olan, bu acıya, maziye dayanmasının sağlayan ablası da onu bırakarak gitmiştir. Ablasının ölümüyle iyice yalnızlaşan/yabancılaşan Eleni hâlâ gelmesini umduğu bir bulutu yani kardeşini beklemektedir.
Ansızın Yunanistan’a gelen bir yolcu ile umutları tekrardan yeşeren Eleni, artık bulutu beklemeyecektir. Kendisi bulutu bulmaya gidecektir.

Fotoğraflarla maziyi anar, Eleni. Biz sadece ondan dinleriz seyirci olarak geçmişi. Geriye dönüşler yoktur. Fotoğraflar ve Eleni’nin sözcükleri ile şimdiki zamanda geçmişi duyarız. Eleni, sabır, acı ve gitmeyişin pişmanlığıyla geçen yılların ardından bu sefer Yunanistan’a giderken arkasında bıraktığı komşu çocuğu için gözyaşı döker.
“Bir çocuğu kaybettiğim için ömrüm boyunca vicdan azabı çektim. Şimdi gittiğim için.”
Filmde maziye fotoğraflarla gideriz, Eleni’nin suskunluğu, pişmanlığı ve acısının son sınıra dayanması artık onun sabrının tükenmesine yol açar. Ne olursa olsun o bulutu bulmalıdır. Çaresizlik onu yalnızlaştırmış, suskunlaştırmış. Kendisiyle ve eşyalar ile konuşuyor fakat bu ona yetmeyecek ve geçmişini tamir etmek isteğiyle bekliyor ve sonunda o geçmişin pişmanlığını, hatasını geç de olsa telefi edebilir.
EYÜP SAKA