Ben gerçek bir lunapark çocuğu olarak büyüdüm. Ben küçükken şehrimizin lunaparkı evimize çok yakındı. Annemlerden sık sık beni lunaparka götürmelerini isterdim. Benim için lunapark kocaman bir oyuncaktı. En çok çarpışan arabaları severdim. Başları birbirine çarpışan arabaların ufak sarsıntısı beni eğlendirmekteydi.
Lunaparkta hayallerimin özgür olduğunu hissederdim ama lunapark diğer bir yönüyle hayatımdaki ilk önemli korkularımdan birisinin kaynağıydı. Çocukluğumda ailemle birlikte yine bir gün sahildeki lunaparka gitmiştim. O zaman kiraz festivali vardı ve sahile tezgâhlar kurulmuştu. O tezgâhlardan birinde bir palyaço maskesi görmüştüm. Bu maske beni çok korkutmuş ve bilinçaltıma yerleşmişti. Elbette bugün palyaçolardan korkmuyorum ama onları çok eğlenceli de bulmam. Karşıma bir palyaço çıksa hâlâ garip hissederim. Çocukluğumda lunaparkta o maskenin satıldığını gördüğümde lunaparktan da belirli bir süre korkmuştum. Ya tekrar lunaparka gidersek, ya o maskeyle bir daha yüzleşmek zorunda kalırsam? Bu beni çok korkutuyordu. Çocuk aklı işte…
Bir insanın en mutlu olduğu yerde aniden korkularıyla karşılaşması belki de onun korkularını yenmesi için hayatın ona oynadığı bir oyundur. Belki de hayat bana “Lunaparkı çok mu seviyorsun, o zaman korkularınla yüzleş.” dedi. Bense korkuyordum. Çocuk aklımla korkularımla yüzleşmek bana çok zor geliyordu. Bu yüzden uzun bir süre lunaparka gitmedim, oyun parklarıyla idare ettim. Hem oradaki salıncaklarda sallanmayı da çok seviyordum. Üstelik beklenmedik bir zamanda aniden karşıma bir palyaço maskesi çıkmıyordu.
Lunaparkta yaşadığım palyaço anısı beni uzun bir süre etkiledi. Sonradan tekrardan lunaparka gitmeye başladım ama her gidişimde ya korkumla yeniden yüzleşirsem diye korkuyordum. Bu durum ilerleyen süreçte korkunun korkusuna dönüştü. Yıllar geçince çocukluğumdan beri var olan bu korkumu unuttum. Doğal olarak korkumun korkusunu da…
İnsan bir zamanlar korktuklarına yıllar geçince alışmaya mahkûm. Belki de bu durum bizim yaratılışımızda var. Örneğin ilk doğduğumuzda yalnız kalmaktan korkuyoruz, sürekli annemizin kucağında, bizimle ilgilensin istiyoruz. Yaşamımız ilerledikçe kendi yalnızlığımızla yavaş yavaş yüzleşmeye başlıyoruz. Ama aslında çoğumuz şefkatle sarılacağı birisini aramaya devam ediyor. Hayat böyle geçip giderken bir gün aniden ebedi yalnızlığa gömülüyoruz. Peki sizce insanoğlu bu sonu bilerek yaşarken ölümden mi daha çok korkuyor yoksa ölümün getireceği yalnızlıktan mı?
Bence ölümün getireceği yalnızlıktan da ciddi oranda korkuyoruz. Belki de bu yüzden tarihte bazı krallar öldüğünde bazen atları ya da hayatlarında en sevdiği insanlar da onlarla birlikte öldürülüyor. Belki de sebebi yalnız ölümden kurtulmak düşüncesi… Benim en sevdiğim lunaparkta, palyaço maskesi görüp korkmam gibi bütün insanlarda hayatın sonundaki ölümden korkuyor ama o kadar seviyorlar ki bu hayatı, korkularına alışıyorlar. Belki de korkularından korkarak yaşamak istemiyorlar.
Yakın bir zaman önce bir lunaparkın önünden geçerken hüzünlendim. Lunapark bomboştu. Şimdiki çocuklar lunapark çocuğu değil. Lunaparkta oyun oynamayı sevmiyorlar. Onların hayatının merkezinde daha çok bilgisayar oyunları var. Kim bilir belki de seviyorlardı ama onların eğlenceli lunaparklarını pandemi kapattı… Yüzlerinde rüzgarı hissederek doyasıya koşamıyorlar. Çünkü çoğu maskeli bir dünyaya doğdu. Ama yine de pozitif tarafından bakalım… En azından palyaço maskesinden korkmayacaklar. Bu korku lunapark çocuklarına özgüdür.
Orçun Gül