4.BÖLÜM: DÜŞÜNCE TRAFİĞİ
II
Büyük şehirde, bu şehirde her daim cinayetler işlenir. Kah bir kavgada kah kazada kah bir namusta kah bir sevgisizlikte kah insan kah hayvan ölür. Ölürler, birbiri ardınca dizilirler birbirlerini tanımaksızın. Onlar masumlarken suçlular? Şşşş, sus bakalım kim suçlu ki bu şehirde? Büyük aldanışına kandı geldi buraya birçok insan gibi Kadir. Gerçeği gördü, lanet etti, nereden bu şehre geldiğine, lanetler savurdu. Tüm hıncını, hırsını bu şehirden bu şehre gelişinden almak hissine kapıldı.
Anımsadı, Kadir polis olduğu zaman aldığı ilk -bazılarınca çözülmesi imkânsız- dosyayı. Ziya’dan almıştı dosyayı, Bön Ziya’dan. Ona bu lakabı taktığı için hiçbir zaman pişmanlık duymadı, hatırladıkça tebessüm etmeyi de ihmal etmezdi. Çünkü bön bön bakıyordu Ziya ona göre. “Aptal, dosyayı çözemeyeceğini anlayınca, meçhul cinayet dosyalarının arasına yollayacaktı az kalsın.” dedi Kadir kendini beğenerek.
Talihi yanındaydı Kadir’in o zamanlar. Çünkü Ziya, bire bin katarak anlatsa da, boş boğaz olmasa ve çok defa anlatmamış olsa cinayet dosyasını Kadir o dosya ile o kadar alakadar olmayacaktı. Oysa Ziya, cinayet dosyasını anlatırken ekledikleriyle cinayeti içinden çıkılmaz bir hale dönüşmüştü ki Kadir dosyayı çözdükten sonra kimse Ziya’nın dosyayı çözemediği için mi dosyayı çıkılmaz hale soktuğunu; uydurdukları yüzünden mi dosyayı çözülemeyecek bir dosya sandığını anlayamadı. Çünkü o bir zamanlar yaşadığı küçük kasabanın en iyi polisi idi. Fakat dünya dönmüş Ziya’nın o günleri çoktan geçmişti.
Ziya dosyayı artık meçhul cinayet dosyası ilan edip onu karakolun komiserine teslim etme vakti geldiğinde karakolun komiserini öğle paydosuna beklemiş komiser gelmeyince de Ziya dosyayı komisere versin diye Kadir’e bırakmıştı ve o gün hiç ortalık da gözükmemişti. Dosya ile baş başa kalan Kadir, dosyayı yalayıp yuttu. Çok değil ikin gün sonra da katili, maktulün abisini, bulmuştu. Kadir’in göğsü kapardı. Gururu arttı. Ya zaman aşımına yaklaşan cinayet dosyasına yaklaşan dosyayı arşivden bulup çözmesine ne demeli? Kadir’i bu kadar meşhur eden onu baş komiserliğe yükselten bu dosya değil miydi? Onu o küçücük kasabadan alıp bu koskoca şehre getiren cinayet dosyasını anımsadı bu seferde. Ama her karmaşık, karışık ve uzun hikâyenin basit, göz önünde, alelade bir sonu olması gibi bu dosyanın da cevabı göz önündeydi. Düş kırıklığı olmuştu Kadir için. Katili mezarlıkta bulunca ki şaşkınlığını ve üzüntüsünü yeniden yaşadı. On yedi yıllık bir dosyanın katilinin yaşamıyor oluşu şaşırılacak bir şey miydi?
Kadir işte en çok bu karmaşık, çözülmesi imkânsız olayları çözüme kavuşturmaktan zevk alıyordu. Daha fazla dosya çözmek daha fazla serüven yaşamak için bu kocaman şehre uçarcasına gelmişti dört ay önce. Gelişindeki o heyecan o heves o tutkuyu içinde yeniden duymak için zorladı kendini. Başaramadı. Bir zerresini bile duyamadı. Çünkü şu dört ay içirişinde ağzının tadıyla çözdüğü bir dosya, yaşadığı bir serüven yoktu. Bu serüvensiz yaşam onun düşünmesine, iş yapamamasına sepet oluyordu. Ama Kadir düşünemeyecek kadar yoğun ve yorgun olmak istiyordu. İşe yaramaz bir olmaktan korkuyordu çünkü. Şimdi ise trafik açılmış, çözülmüştü. Kadir boş yere kafa patlattığını ve bu düşünmeler sırasında ne kadar sinirli, sabırsız ve çekilmez bir adam oluşunu anlayıverdi. Bu durumdan sıyrılmak en iyisi dedi ve önce masasını düzenlemekle işe başladı.
Masa saati mesai bitimine yaklaşmıştı ki bugün bir kaçamak yapmak için Kadir eve gitmeye karar verdi. Odasından çıkıp merdivenlere yöneldi. Emniyet binasından çıkacakken sesler ve gülüşmeler kulağına geldi. Döndü o yöne gitti. Polis memuru Samet bir ayağını temizlik görevlisi Hamza’nın dizine koymuştu. Hamza, Samet’in ayakkabısını itina ile temizledi. Samet bu işten canı sıkılış gibi ayağını çekti. “Şimdi git de bana en güzelinden bir meyve suyu getir!” dedi. Hamza “ya sabır” çeken yüz ifadesiyle meyve suyu getirmek için Kadir’in bulunduğu kapıya doğru ilerledi. Hamza Kadir’i görünce duraksadı. Kadir’in işaretiyle yoluna devam etti. Kadir ağır adımlarla Samet’e doğru ilerledi. Samet’in yanında az önce gülüşen memurlara dik dik baktı. O her daim duygusuz sesiyle “Ne oluyor burada? Bu ne laubalilik, saygısızlık böyle!” dedi. Gözlerini Samet’in üzerine çevirip konuşması işaret etti. Samet azarlanmış insanın henüz sindiremediği kızgınlığı ile karışık titreyen sesiyle “Hamza ağabey ile bir iddiaya girdik de baş komiserin. O kaybetti ve benim bir ay kölem olmayı zorunda kaldı.” dedi. Kadir sert bakışlarını memurların üzerine gezdirdi. “Çocuk musunuz ulan siz!” dedi. Merak duygusuna yenilip sordu.
-Neyin iddiası bu?
-Şu ön beş yirmi gün önce dört gün aralıklarla gelen cinayetler ya baş komiserim, hatırlayabildiniz mi?
-Evet! Evet.
-Hamza ağabey üçüncü cinayetten sonra dördüncü cinayet gelecek diye tutturdu. İddiaya girmek istemesinin üzerine bende onunla dördüncü cinayetin olup olmaması üzerine bir iddiaya girdim.
Kadir’in yüreği küt küt atıyordu. Demek ki benim gibi düşünen biri daha vardı dünya üzerinde düşüncesi geçti aklından. Onunla aynı düşünceyi paylaşan birinin varlığı Kadir’in dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oluşturdu. İçinde kopan aksi bir ses tonunu yakaladı.
-Neden böyle bir şeyi düşünmüş.
-Bilmiyorum ben! Samet omuz silkti.
-Hadi oyalanmayın, işinize bakın!
Kadir, koridora çıkıp Hamza’nın gelişine beklemeye koyuldu. Ne cevap vereceğini tahmin etmeye çalışıyor. Bir türlü kestiremiyordu. İçi içine sığmıyordu Kadir’in.
Hamza elinde meyve suyu ile gözükünce Kadir koridoru adımlamayı kesti. Onun yanına gelmesini bekledi. Hamza durumu fark edip onun yanına seğirtti.
-Hamza Samet ile iddiaya girmişsin.
-Evet…
-Sana dördüncü cinayetin işleneceği fikrini veren nedir?
-16 yıldır aynı şey oluyor çünkü baş komiserim!
Hamza bir esrarı paylaşıyormuş gibi kurdu cümlesini. Kadir anlayamamış gibi bakıyordu Hamza’nın yüzüne. Hamza daha açıklayıcı bir cevap vermesi gerektiğinin farkına vardı. “Her dört yılda bir dört gün ara ile dört cinayet gerçekleşiyor. Hepsinin katili yakalanıyor üstelik. Bu sefer de üç cinayet dört gün ara ile olunca dördüncüsü olacağını sandım bende. Ama görüyorum ki yanılmışım. Bir tesadüften ibaretmiş öncekiler.” dedi. Beklenmedik bir şey gerçekleşti. Kadir’in o duygusuz sesine bir tutam heyecan ve şaşkınlık eklendi. “Bu bilgiye nereden edindin!” dedi. Hamza tam manasıyla şaşırdı bu cümleye. “Siz hiç gazete okumuyor, haber dinlemiyor musunuz?” dedi. Kadir sesini eski tonuna getirip gürledi. “Bakıyoruz herhalde! Hiç dikkat etmemişim! Söylediğin gibi bir tesadüfmüş işte!” dedi. Hızla kapıya yöneldi, dışarı çıktı. Nisan ayının ılık sıcaklığını yuttu.
Güneş alçalmıştı. Bu şehre mahpus, mecbur, mahkûm insanlar evlerinin yolunu tutmak için yine yola koyulmuşlardı bile. Tekrardan trafik oluşmuştu; Kadir’i de içine düşüren trafik…
Eyüp Saka