Türk hikâyeciliğinin önde gelen isimlerinden Ömer Seyfettin eserlerinde genellikle toplumsal konuları işlemiştir. Yazarın Bahar ve Kelebekler adlı hikâyesi, toplumun farklı yönlerine ışık tutan, hem yazıldığı dönemin hem de bugünün sorunlarını ele alan, mesajı olan bir hikâyedir.
Bahar ve Kelebekler hikâyesi nine ve kız torununun arasında geçmektedir. İkili arasındaki konuşmalarla geçen hikâyede kadının toplumdaki yeri ve kültürel yozlaşma konularına değinilmiştir. İki kuşağın birbiriyle olan zıtlıkları yansıtılmıştır. Kız sürekli kitap okumaktadır ve aynı ortamda oturan iki insan hiçbir şekilde iletişim kurmamaktadır. Nine bir yerden sonra bu ortamdan rahatsızlık duyarak torunu ile sohbet etmeyi ister. Onun kitap okumasına rağmen keyif almadığını, mutlu olmadığını hissetmiştir. Torununa ne okuduğunu sorar fakat tatmin edici bir cevap alamaz. Zira torunu sadece “Roman okuyorum.” diye geçiştirmeye çalışır. Daha sonra ninenin üstelemesiyle bir Fransız romanı okuduğunu söyler. Nine romanın ne anlattığını sorduğunda ise aldığı yanıt çarpıcıdır. Romanın sevinç ve saadetten mahrum kalan kadınları anlattığını söyler. Kıza göre roman Türk kadınlarını anlatmaktadır. Nine bu cevap üzerine bozulur ve kıza Türk kadınlarının değil, yeni neslin sevinçten mahrum olduğunu söyler.
“Siz bozuldunuz. Siz büyük annelerinize benzemediniz. Ah biz… gençken ne kadar mesut idik.”
Bunun üzerine nine kendi gençliğini anlatmaya başlar ve nasıl mutlu olduklarından, neler yaptıklarından, nelerden keyif aldıklarından bahseder. Kız bu anıları ilgiyle dinler. Hikâye bahar günlerinde geçmektedir ve nine bahar mevsiminde arkadaşları ile oynadıkları beyaz kelebek oyunundan söz eder. Bu oyun, beyaz kelebeği ilk kimin göreceği üzerinedir. Beyaz kelebeği ilk görenin kısmeti açılacağı düşünülür.
Ömer Seyfettin, Türkçülük fikrini hikâyelerinde pek çok kez işlemiş ve Türklük bilincini uyandıran hikâyeler kaleme almıştır. Bahar ve Kelebekler hikâyesi de tam olarak bu amaca hizmet eden hikâyelerindendir. Yozlaşmış, kendi kültüründen uzaklaşan, başka milletlere özenen insanlar bu hikâyede eleştirilir. Yazar, genç bir kız ile yaşlı bir kadının hayata bakış açılarını ele almıştır. Yaşlı kadın, genç torununa hem hayret hem de üzüntüyle bakmaktadır. Genç kız sürekli kitap okuyan ve ondan bile keyif almayan, mutsuz bir haldedir. Yaşlı kadın onun kitap okumasını eleştirirken, kitap okumayı kötülemek niyetinde değildir. Kendi kültürü olmayan şeyleri okuyarak, bunu kendi kültürüne yormaya eleştiri getirmiştir. Ömer Seyfettin, başka milletlere özenme durumunu şu sözlerle ele alır:
“Şimdi siz Frenk mürebbiyeler elinde büyüyor, kendi lisanınızın güzelliklerini tanımıyor; başka memleketlerin, başka şeylerini öğreniyorsunuz. Onlara benzemek istedikçe kendi benliğinizden uzaklaşıyor, etrafınızdan nefret ediyor, hakikaten sevinç ve saadetten mahrum kalıyorsunuz.”
Genç nesil mutlu olmayı bilmemektedir. Oysa yaşlı kadın eskiden en ufak şeyden bile mutlu olunduğunu, eğlence çıkarıldığını söyler. Arkadaşlarıyla bir araya geldiğinden, sohbetler ettiğinden, oyunlar oynadığından bahseder. Hikâye bu iki karakterin gençliklerini yaşayış dönemlerinin karşılaştırılmasını yaparken aslında toplumsal bir değişmenin olduğunu da yüzümüze vurmaktadır.
Hikâyede yaşlı kadının, gençliğinde arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar aslında toplumun içindeki algılara değinilmiştir. Bahar ayı geldiğinde kelebek oyunu zamanı gelmiş demektir. Bu oyunda kelebeklerin renklerine göre simgelediği anlamlara değinilir. Beyaz kelebek mutluluğu, sarı kelebek kederi, siyah kelebekse felaketi ve ölümü ifade etmektedir. Buradaki kelebek de bir semboldür. Kelebek; Türk kadının zarafetini, mutluluğunu, baharla kazandığı canlılığını simgelemektedir.
Nine tüm bu yaşadıklarını anlattıktan sonra torunuyla beraber kalkar ve kelebeklere bakmak ister. Beyaz kelebek gördüğünü sanır fakat sarı kelebek görmüştür. Üstelik bu sarı kelebeğin siyah benekleri vardır. Bu keder ve ölüm demektir. Genç kız ise elinden düşürmediği siyah maroken kaplı kitabını açtığında, kitap siyah, ölü bir kelebek gibi onun yüzünü örtmüştür. Burada verilmek istenen mesaj, hem Doğu’nun hem de Batı’nın siyah olduğudur. İki medeniyetin de mutlu olamayacağı sembolize edilir. Ayrıca bu siyahlıklar Türk kadının talihinin değişmeyeceğini ifade etmektedir. Genç kız bu olanlardan sonra ağlamamak için direnecek ve kadının toplumdaki yerini sorgulamaya başlayacaktır.
Hikâyede geçen mekan bir evdir. Fes renginde kalın ve ağır perdeli, geniş bir penceresi olan evin salonu anlatılmaktadır. Evin betimlemesi pencereyle sınırlıdır. Ev hem iki farklı kadının hem de Doğu’nun ve Batı’nın bir arada yaşadığı Osmanlı’yı sembolize etmektedir. Pencerenin ardında tasvir edilen dünya ilse saf ve maî bir semadır. Hikâyenin zamanı ise bahardır. Bahara kayıtsız kalan bir genç kız, hayata dargın gibi sırtını çevirmiş şekilde tasvir edilir.
Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler hikâyesinde kuşak çatışmasını, kadının toplum içindeki yerini, yozlaşmış ve kendi kültüründen kopuk yaşayan toplumu işlemiştir. İçine kapanan ve hayatın güzelliklerinden uzaklaşan yeni neslin kendi kültüründen ve öz benliğinden koptuğunu tasvir etmiştir. Hikâye bugün de canlılığını korumaktadır.
Agâh Ensar Can