Umut’lu Hayaller

Dünyanın en hayalperest adamı ile evliyim ben. O kadar ki, hayalleri uğruna hem ailemizden hem de düzenimizden olduk. İçinde bolca neşe barındıran, geceleri uykusunda bile onu gülümseten dev hayalleri yüzünden…

Bizim hikâyemiz iş yerinde başladı.

Okulu bitirir bitirmez hemen babamın yanında çalışmaya başladım, onun şirketinde. Babam, çekirdekten yetişmeye çok inanan biri olduğu için beni hemen güvendiği çalışanlarINdan birinin yanına verdi ve bunu yaparken de eklemeyi unutmadı:

“Eti senin, kemiği benim Hakan.”

Hakan abi en deneyimli adamlarındandı babamın ve onunla birlikte çalışmaya başladım, fotokopi çekerek. Yavaş yavaş işleri öğreniyorken, bir sabah kahve makinesinin yanında biriyle karşılaştım. İki haftadır görmediğim yeni bir yüzdü ve o kocaman gülümsemesiyle beni ilk saniyede etkilemişti.

Herkese selam vererek, hal hatır sorarak gelmesinden anlamıştım yabancı olmadığını şirkete. Ama neden bu kadar zamandır görmediğimi çözememiştim. Kahvemi alıp yerime geçerken bana da selam verdi ve o harika gülümsemesi daha da yayıldı yüzüne.

“Günaydın yeni kız!” dedi neşeyle ve birkaç kez arkasına dönüp bakarak masasına geçti. Burada çalışıyordu, anlamıştım. Ama kim olduğunu hâlâ bilmiyordum. Bunun için de Hakan abiye sormalıydım.

Yerime geçer geçmez:

“Hakan abi, bu yanımızdan geçen kimdi?” diye sordum meraksızmış gibi görünmeye çalışarak.

“Umut.” dedi Hakan abi ve çalışmaya döndü. İçimden bu detaylı bilgiler için ona teşekkür ettim ve işimin başına döndüm. Arada çaktırmadan ona bakmaya çalışırken birkaç kez göz göze geldik ama başka yerlere bakıyormuş gibi yaparak yırttım.

Birkaç ay ona böyle uzaktan bakmaya, hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışarak geçti. Herkes çok seviyordu onu. O bitmek bilmeyen neşesi insanlara çok iyi geliyordu. Bana ise daha fazlasını veriyordu, neşeden çok daha fazlasını…

Bunu anladığımda artık iş işten geçmişti ve âşık olmuştum. Ama ne ona bunu söyleyebilecek cesaretim vardı ne de babamın şirketinde çalışan birine bunu anlatabilecek. İnsanların arkamdan ‘patronun kızı’ dediklerini duyuyordum sürekli ve Hakan abi dışında kimseyle çok yakın olamamıştım.

Sonra benim bütün bu kendimi yemelerimi, ümitsizliklerimi, korkularımı alıp götürecek bir şey yaptı Umut. Sabah babam herkesten önce işe geldiği için ben de mecburen erken geliyordum. Kahve içecektim ama eşyalarımı masama bırakmak için oraya yöneldim. Vardığımdaysa küçük bir saksı ve içinde yeni filizlenen minik bir fide gördüm. Kimin bıraktığını anlamaya çalışırken saksının altındaki nota ilişti gözüm.

‘İlk çekmece.’ yazıyordu. Çok heyecanlandım ve hemen açtım çekmeceyi, karşımda su yeşili bir zarf duruyordu. Heyecandan titreyerek açtım ve hayatımın en güzel mektubu karşımdaydı…

‘Merhaba küçük hanım;

Size küçük hanım deme maksadım asla patronumun kızı olmanız değil, aşırı tatlı oluşunuzdur. Ve benim bu tatlılığa aylardır esir olmuş olmam, size bu mektubu yazma cesaretini kendimde bulma sebebim…

Masanızda duran saksıdaki o minik fide aslında bir tohumdu. Sizinle karşılaştığımız günün akşamı ektim o tohumu. Çünkü benim içime de size olan duygularım bir tohum misali düşüvermişti o gün. Bekledim, bu tohumun kabuğundan çıkıp da güneşle buluşmasını bekledim. Çünkü eğer bu tohum o toprağı yırtıp da aydınlığa kavuşursa, ben de size içimdeki duyguları anlatma cesaretini bulacaktım.

Ve tohum filizlendi.

Sıra bende.

Sizi, haddim olmayarak seviyorum…

                                                                                              Umut’

Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyordum. Kafam karışmış, kalbim ise kesinlikle çıldırmıştı. Atışını babam bile duyuyor olabilirdi odasından. Şakındım, panik içindeydim ama mutluktan da ölebilirdim.

Ben bu haldeyken Hakan abi geldi ve anlamasın diye mektubu çantama attım. Sonra lavaboya doğru yürüdüm, ne hale geldiğime bakmak için. Ama gidemeden, onunla karşılaştım ve hiçbir şey demeden öylece kaldık. Sonra elimden tuttu ve beni şirketin terasına çıkardı.

Orada dakikalarca sessiz bekledikten sonra sarıldık birbirimize ve aşkımıza dair ilk adımlarımızı da orada attık.

Çok geçmeden babamla konuştu, dayanamadı çünkü. Babam beklenenin aksine olumlu baktı bu duruma, hatta sevindi bile diyebiliriz. Hemen beni istemeye geldiler ailesiyle. Söz, nişan oldu, düğün tarihi alındı derken biz altı ay içinde kendimizi evli bulduk.

Bu kadar çabuk gelen evliliklerin ardında hep sorun beklenir ama biz hiç sorun yaşamadık. Ta ki Umut’un aldığı karara kadar…

Bir yılı geçmişti evleneli ve her şey gerçekten de yolundaydı. Bir akşam film izlerken öyle bir fikir attı ki ortaya, şaşkınlıktan bir süre konuşamadım.

“Aşkım.” diye başladı söze ve ben içimden kesin çocuk konusu açılacak dedim ama beni hiç beklemediğim bir yerden vurdu. Ne diyeceğini beklerken anlatmaya başladı:

“Yıllardır hayalini kurduğum bir şeyi gerçekleştirmek için çok güzel bir şans yakaladım.”

“Nedir hayatım o hayalini kurduğun şey?”

Bunu sormamla inanılmaz heyecanlandı ve nefes nefese anlatmaya başladı. Çocukluğundan beri hayalini kurduğu işi yapmak istediğini, bunun için istediği gibi bir yer bulduğunu, orada harika bir kahvaltı yeri açacağını anlattı bana dakikalarca. Dinlerken şaşkınlıktan ağzım açıktı, gerçekten açık.

“Orayı onardığımızda var ya inanılmaz güzel olacak hayatım. Hele ki yeni evimizin yerini görme!”

“Bir saniye.” dedim onu durdurup. “Onarmak derken?”

“Bunu sana şimdi anlatamam, yarın sabah yola çıkacağız ve gözlerinde göreceksin.”

“Umut, bak nasıl bir hayalin peşinden gitmek istiyorsun bilmiyorum ama düzenimizi bozacak bir şey lütfen yapma. Bizim zaten harika bir işimiz var.”

“Harika olduğunu düşündüğün bir işimiz var. Ne kadar iyi olursa olsun benim hayalimdeki iş değil.” dedi ve bir süre daha bu konu üzerinde konuştuk. Onu ikna etmek zor görünüyordu, ben de gidip görerek tepkimi vermeye karar verdim.

Sabah yola çıktık, birkaç saatlik yolculuktan sonra gelmiştik sonunda. Bir tepeye doğru çıkmıştık. Yarısında bir bina vardı ama ayakta duruyor olmasına şükredilecek kadar yıkıntı haldeydi. Umut heyecanla arabadan indi, beni de indirdi ve burasıyla ilgili hayallerini sıraladı bana. Sinirlenmiştim ama bekledim.

Sonra arabaya yeniden bindik ve daha da yukarıya ilerledik. Orada da başka bir bina vardı, bir evin harabesi sayılabilecek kadar kötü durumdaydı burası da. Yine arabadan indik ve Umut yine hayallerini sıraladı. Nihayet anlatmayı bitirdiğinde:

“Bitti mi?” diye sordum.

“Ne bitti mi aşkım?” derken hâlâ ne kadar sinirli olduğumu anlamamıştı.

“Bu saçma sapan hayallerin bitti mi? Onu merak ediyorum.”

“Saçma sapan mı?”

“Evet, tamamen saçmalık olan hayaller! Ya sen delirdin mi be adam? Biz burayı nasıl adam ederiz, burada nasıl yaşarız Allah aşkına? Gül gibi evim, mis gibi işim varken kalkıp bu harabeyi tamir etmemi, sonra da bu Allah’ın dağında yaşamamı bekliyorsan çok yanılıyorsun.”

“Sedef sen neler söylüyorsun?” dedi bana bu kez enerjisiz ve şaşkın.

“Ben asla ama asla buraya gelip de yaşamam. Kahvaltı yeri falan da açamam! Çok istiyorsan kendin yap ama ben yokum! Gidebilir miyiz? Ben burada daha fazla kalmak istemiyorum.” deyip arabaya bindim, o da peşimden bindi ve yolda tek bir cümle bile etmedi. Üzülmüştü, görüyordum ama ben de sinirimi bir türlü engelleyip de konuşmuyordum. Bu haldeyken konuşsam da çok ağır olacaktı sözlerim.

Birkaç hafta aramız serindi. O kırgın, bense öfkeliydim ve birbirimize bulaşmadık hiç. Öfkem azalsa da konuşmak için adım atmamıştım. Günler geçtikçe ve karşılaştığım beklenmedik bir şeyle, öfkeden eser kalmamıştı bende, hatta çok başka bir hale bürünmüştü duygularım.

O sabah evden çıkarken bana, hayalinin peşinden gideceğini ve yanında olmak istersem her zaman bekleyeceğini söyledi. Yakında gidecekti, öyle dedi bana. Şaşkınlıktan konuşamadım. Benim ona söylemeyi planladığım şeyler varken, o patlatmıştı bombayı önce. Bensiz gidecekti…

İş yerine geldik, sıkıntıdan delirecektim. Böyle olamazdı, ona söylemem gereken önemli şeyler vardı ve içim sıkılıyordu. Eve gidip konuşmanın planını yapıyorken, bir anda babamın odasından sesler yükselmeye başladı. Panikle gittiğimde babamın Umut’a bağırdığını, Umut’unsa bir şeyler anlatmak için çırpındığını gördüm. Ben içeri girince babamın bakışları bana kilitlendi:

“Senin haberin var mı bu yeni iş saçmalığından?” dedi hiddetle.

“Evet.” dediğim anda Umut’a dönüp yeniden bağırmaya başladı:

“Kızımın da mı kanına girdin? Sen akılsız olabilirsin ama ben kızımı sokakta bulmadım! Onu peşinden sürüklemene asla izin vermem. Sen defol git ama sakın kızımı da götürmeye kalkma!”

Müdahale etmeliydim, ona böyle davranmasını izleyemezdim.

“Bu sadece onun değil, ikimizin ortak fikri baba. Biz gideceğiz, sen istesen de istemesen de.” dediğim an babam kalakaldı. Umut ise ondan daha da şaşkın halde suratıma bakıyordu. Beklemiyordu çünkü böyle bir şeyi benden.

Babam hâlâ söylediklerimi anlamaya çalışarak bakarken, başka bir şey söylemesine izin vermemek için devam ettim konuşmaya:

“Biz gidiyoruz, buna alışsan iyi olur. İşlerimiz bitince kahvaltıya bekleriz ama. Ayrıca evimizin balkonu da çay içmek için harika bir yer olacak, aklında olsun.” diyerek Umut’un elinden tuttum ve “Gidelim hayatım.” deyip yürüdüm onunla birlikte.

Umut’a toparlanmasını söyledim, hemen eşyalarımızı topladık ve şirketten çıktık. Umut şaşkındı ama soramıyordu. Ona bakıp:

“Evde konuşacağız.” dedim sadece.

Eve varınca daha fazla meraklanmasın diye konuşmaya başladım:

“Biliyorum, başta verdiğim tepki çok fazlaydı ama kendimi kontrol edemedim. Bunun da bir sebebi varmış aslında, dün onu öğrendim.”

“Neymiş sebebi?” dedi merakla.

“Sabırsızlanma, ona da sıra gelecek ama önce en çok merak ettiğin şeyi cevaplayayım, yani babama söylediklerimin sebebini. Sen benim hayatımsın Umut, ben sensiz bir hayat düşünemiyorum. Aslında senin olmadığın bir yerde var olmak istemeyecek kadar çok seviyorum seni. Bu kırgınlığımız süresince çok düşündüm, çok hesap yaptım, çok irdeledim her şeyi. Ama sonunda kapı hep seni ne kadar çok sevdiğim gerçeğine açıldı. Ben, bedeli ne olursa olsun seninle her şeye varım.”

“Gerçekten mi?”

“Tabii ki gerçekten, şaşkın! Ama daha büyük bir gerçek var karşı karşıya olduğumuz. Kararımı kesinleştiren de o oldu zaten?”

“Nedir o Sedef, meraktan öleceğim ama şimdi!”

“Biz artık kalabalıklaşıyoruz sevgilim, bize büyük ve temiz havaya sahip bir ev lazım.”

“Kalabalıklaşmak derken?” diye sordu ama anlamıştı aslında. Ben sadece gülümsedim ve o da onayı almış oldu. Sonra da:

“Allah! Baba oluyorum!” diye bağırarak koşturdu durdu, dakikalarca yaptı bunu gerçekten. İlk şoku koşarak ve bağırarak atlattıktan sonra gelip sıkıca sarıldı bana ve kulağıma:

“Asla pişman olmayacaksın bir tanem.” dedi. Zaten bildiğim ve sımsıkı sarıldığım bir gerçekti bu…

Zaten duygularım çok karışmıştı o kavgadan sonra. Ama hamile olduğumu öğrendiğimde her şey yerli yerine oturmuştu. Dengemi alt üst eden hormonların sustuğu ve normalleştiğim bir zamanda fark ettim, Umut’suz asla olamazdım…

YEDİ AY SONRA

“Kızım, sen şu baldan da ye bak bunu sana özel getirttik.” diye ısrar eden babamın baskısından o kadar bunalmıştım ki, bir şey demeden mutfağa kaçtım, Umut’un yanına. Beni görünce güldü:

“Ağzına zorla tıkılan yemeklerden kaçıyor gibi bir halin var hayatım.” deyince, sıkıntıyla onayladım onu ve

“Bunaldım!” dedim yaka silkerek.

Yanıma geldi, kolunu bana sardı ve dedi ki:

“Hepsi seni çok sevdiklerinden hayatım. Bak ne güzel, yine bir aradayız işte, artık küslük yok, kırgınlık yok. Yeni yuvamızdayız, iş yerimiz bitti, bebeğimiz sağlıklı ve her şeyden de öte, ben seni çok seviyorum.”

Gülümsedim, başımı omzuna yasladım.

“Haklısın.” dedim. “Ve iyi ki varsın…”

Babamın işinden ayrıldıktan hemen sonra burayla ilgili çalışmalara başladık. Gece gündüz demeden, arkadaşlarımızın da desteğiyle her şeyi bitirdik. Kahvaltı yerimizi açtık ve beklemediğimiz şekilde insanlar gelmeye başladı. Umut bütün neşesiyle onlara kahvaltılar hazırladı.

Evimizi de hayal ettiğimiz gibi yaptık ve taşındık. O kadar huzurlu bir yer oldu ki, dünyayı unuttuğumuz zamanlar bile oluyordu buradayken.

Umut’un ailesi de karşı çıktı kararımıza başta ama onları da dinlemedik. Sonunda ikimizin ailesi de ne kadar kararlı olduğumuzu, daha doğrusu ne kadar mutlu olduğumuzu görünce bu küslüğü bitirdiler. Tabii karnımdaki miniğin de katkısı yadsınamazdı, en büyük sebepleri torunlarıydı elbette.

Balkondaki kalabalık ailemize, yanımdaki güzel adama ve karnımda doğmayı bekleyen minik kızıma baktım. Sonra kocaman bir şükür geçirdim içimden. Ve Umut’lu Hayalleri için kocama teşekkür ettim, yüreğimin ta içinden…

Esra Barın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.