Bir varmış bir yokmuş. Zamanın ötesinde, kimsesizliğin ortasında lakabı serçe olan bir kadın varmış. Bu kadın o kadar yalnızmış ki, ruhu kimsesizliğin ortasında her geçen gün paramparça oluyormuş. Herkes onu dinler ama kimse onu anlamak istemezmiş. Herkes ona bakmak ister fakat kimse onu görmek istemezmiş. Bu yalnız serçe son çareyi yazmakta bulmuş. Bir gece yarısı yıldızlar melodisi, ay ışığı ise yandaşı olurken başlamış mürekkebi kağıtlara akıtmaya ve o geceden sonra yalnız serçe, kalemine aşık mürekkep ruhlu bir kadına dönüşmüş. Her gece yıldızlar melodisi, ay ışığı ise yoldaşı olmuş.
Yine böyle bir vakit kendisine bir dünya yaratmaya karar vermiş. Önce yaşamak istediği yeri dökmüş mürekkebe, bir diyar yaratmış hayal aleminde. Bu öyle bir diyar olmuş ki kötülük sızamamış satır aralarına. Sonra yeni dostlar eşlik etmiş ona, fedakarlık çıkmış ön plana ve en son öyle bir karakter yazmış ki… Kalemine aşık mürekkep ruhlu kadın tüm ruhunu akıtmış gecelere.
Bu uğurda yıllarını harcamış, nice kez mürekkebini bitirmiş. Yine de vazgeçmemiş karakterinden, yazmaya devam etmiş. Kitaplığı dolmuş defterler ile, yine de bir yenisini daha tereddüt etmeden eklemiş. Kalemine aşık mürekkep ruhlu kadın nice şiirler dökmüş karakterine, nice gözyaşları…
Ve bir gün kalemine aşık mürekkep ruhlu kadının kalemi kırılmış, ruhundaki mürekkep akmış sonsuzluğa. Etrafındaki herkes şaşırmış buna, nice sorular eşliğinde geçip gitmiş yılları. Mürekkep ruhlu kadın dönüşmüş tekrar minik bir serçeye ve bir gece vakti ruhundan sızan son damla mürekkebi de kullanarak tek damla gözyaşı eşliğinde fısıldamış geceye…
“Kalemine aşık mürekkep ruhlu kadının kırıldı kalemi, minik serçenin ise tek damla göz yaşı aktı gitti yılların gafletine. Vakit veda etme vakti…”
Bir gece vaktiydi, saat yine kimsesizlik vaktiydi.
Yıldızların arasında gezinen ateş böcekleri,
Bir melodi tutturmuş eşlik ediyorlardı Ay’a.
Ay ise yoldaş olmuş bana, mürekkebime oluşturmuş bir yol…
İşte böyle bir gecede peyda oldu yoluma yoldaş olan,
Mürekkebim sızdı ruhumdan, yine de durmadım.
Önce bir diyar belirdi mürekkebimin ucunda.
Hiç kış görmeyen bu diyarın satır aralarına sızamadı kötülük.
Adım atılan her yerden bereket fidanları filizlendi.
Her gece şarkılar eşliğinde balolar düzenlendi.
Etrafımda kardeşlerim oldu, yıldızların altında melodiler söyledik.
Sabahlara kadar kahkahalar eşliğinde beraber eğlendik…
Fakat bir gece vakti hiç beklemediğim bir şey oldu.
Mürekkebimden bir ruh aktı.
Kendi ruhum eksildi, eklendi Gece’nin adamına.
Gece kadar siyah saçlı bir adam düştü satırlarıma.
Can oldu, yoldaş oldu, mürekkebime anlam oldu.
Gözlerini gecenin laciverdinden aldı,
Her sinirlendiğinde ateş gibi harlandı.
Keskin yüz hatları rüyalarıma girdi,
Güçlü karakteri tüm kötülükleri bertaraf etti.
Her gece mürekkep akıttım onun için.
Tüm uykusuz gecelerimi feda ettim bizim için.
Bazen gülüşlerim oldu, çoğu zaman gözyaşlarım.
Bir esnemenin arasında bile onu andığım zamanlarım…
Ah ne kıymetli zamanlarım!
Gece’min adamı anladı beni.
Çoğu zaman benim yerime anlattı içimdekileri.
Mürekkebimin en güzel can bulmuş hali oldu!
O güldü, ben güldüm, o sinirlendi, ben sinirlendim.
Bazen gözleri alev alev yandı, yüreğim gibi.
Bazen dudaklarında bir tebessüm belirdi, gamzemin sinesi onu kabullendi.
Fakat hiçbir şey gibi bu da baki kalmadı, geldi bir veda zamanı.
Gece’min adamına daha fazla ihanet yakışmazdı.
O mutlu sonların adamı olmalıydı, ona mutlu bir son yakışırdı!
O gece ne yıldızlar melodim oldu, ne ay yoldaşım.
Sadece kara bulutlar eşlik etti yüreğime, bir gece lambası eşliğinde.
O gece bir veda yaşandı, mühürlendi diyarım.
Kalemine aşık mürekkep ruhlu kadın,
Boş sayfaya kocaman harfler ile gizledi tüm umutlarını…
“SON”
Kendi karakterine aşık olan ben, veda ettim ona.
Ve gecenin kimsesizliğinde kalemi kırıldı yazarın…
Fatmanur Dereköylü
Karakter Günlükleri’nin diğer bölümlerini okumak için tıklayınız.