Z’Arif – Kendi Yolunu Bulanlar (Final)

Eve geleli bir aya yaklaşmıştı. Ailemle beraber döndükten sonra hızlandırılmış bir iyileşme sürecine girdim. Hastane, eve gelen doktorlar, annemin kemik suyu çorbaları, ilaçlar derken kendimi her geçen gün daha iyi hissetmeye başlamıştım. Tek problemim asla yalnız kalamıyor ve ilaçlar yüzünden de sürekli uyuyor olmamdı. Bu yüzden ilk iki hafta kadar, Zarif’i hiç arayamamıştım. Durumumla ilgili birkaç mesaj dışında hiç iletişim kuramamıştık. İçimde bir özlem vardı ona duyduğum ama bir yandan da benim de kendimi dinlemem ve anlamam için iyi olmuştu bu uzaklık. Emin olmuştum duygularımdan, ona karşı hissettiğim şeylerin gerçekliğinden.

Sonraki zamanda konuşmalarımız artmaya başladı. Artık onun da bana karşı bir şeyler hissettiğinden emindim. Sadece aramızdaki şeyin adını koymak için onunla yüzyüze gelmek, gözlerine bakarak konuşmak istiyordum.
Kendimi iyice toparladığımdan emin olunca bizimkilerle buluştuk. Onlara, artık Zarif’le konuşmak ve yanına gitmek istediğimi söyledim. Tek endişem, o kadar uzun zaman araba kullanıp kullanamayacağımdı ama sağ olsunlar hepsi benimle gelebileceklerini söyledi. Çok sevinmiştim buna, çünkü hayatımdaki ilk kez böyle bir şey hissediyordum ve arkadaşlarımın da orada olması benim için önemliydi.

Babamla annemin direnişini kırıp, sabahın erken saatlerinde yola çıktık beraber. O kadar keyifli ve heyecanlıydım ki, bir an önce varmak istiyordum oraya. Elimden gelse mola bile verdirmeyecektim bizimkilere. Zarif’in vereceği tepkiyi, beni gördüğünde yüzünde oluşacak ifadeyi, duygularımı söylediğimde ne yapacağını, her şeyi kafamda hayal ediyordum ve bu beni daha da meraklandırıp heyecanlandırıyordu.

Sonunda gelmiştik. Arabadan inip hemen Zarif’in evinin bahçesine girdim. Dost’u gördüm önce, yatıyordu yerde. Normalde benim kokumu alınca üzerime atlaması gerekirdi ama o hiç tepki vermiyordu. Bir an içime bir korku yerleşti ve koşup yanına gittim. Yalarıydı Dost, kan vardı başında ama nefes alıyordu şükür ki. Onun bu hali beni daha da korkuttu ve bizimkilere seslendim, hatta haykırdım. Gelip manzarayı görünce onlar da korktular ve Efe Dost’un yanında kalırken, biz de Zarif’in evine girdik. Kapıların kilitleri açıktı ve bu hiç hayra alamet bir durum değildi. Eve girip dağıldık.

Mutfağa girdiğimde korkunç bir manzarayla karşılaştım. Selim yerde kanlar içinde yatıyordu. Korkuyla yaklaştım, nabzını kontrol ettim ve şükürler olsun ki ölmemişti.

Ona dokunduğumu hissedince yavaşça gözlerini açtı. Beni görünce, “Arif,” dedi zorlukla ve kalkmaya çalıştı.

“Dur, yavaş ol zorlama kendini,” deyip ona yardım ettim ve yerden kaldırdım. Bir yandan da çocuklara sesleniyordum. Onların da desteğiyle Selim’i koltuğa oturttuk. Mehmet’in getirdiği suyu içince biraz daha geldi kendine.

“Neler oldu böyle Selim?” dedi Kerem.

“Zarif nerede?” diye sordum ben de peşinden.
Selim derin bir nefes alıp sonra biraz öksürdü. O arada söylediği cümle ile bütün vücudum tiredi.

“Götürdüler Zarif’i, zorla.”

Neye uğradığımı şaşırmıştım. Nefesim daralmış, korkudan kalbim deli gibi atmaya başlamıştı.

“Nereye götürdüler, kim?” diye bağırınca bizimkiler beni sakinleştirmeye çalıştılar.

Önce Selim’in iyice kendini toplamasına yardım ettiler, o sırada ben de Dost’a bakmak için dışarı çıktım. Efe iyi olduğunu, sadece yaralandığını söyledi. Bir darbe almışa benziyordu. Onu veterinere götürmek için Efe’yle beraber arabaya koyduk ve onlar gittiler. Ben de içeri girdim, Selim’den neler olduğunu duymak için daha fazla bekleyemeyecektim.

“Hah, gel Arif. Selim biraz toparladı, gel konuşalım,” dedi Kerem beni görünce.

Geçip Selim’in karşısına oturdum ve anlatmasını beklemeye başladım.

“Evdeydim,” diye başladı konuşmaya ve devam etti. “Önce araba sesleri duydum, sonra bahçe kapsının sesini. Baktım, bir ordu adam girdi baçeye, sonra da evin kapısına dayandı.”

“Kimdi onlar?” diye araya girdim dayanamayıp. Cevabını biliyordum aslında, ama duymaktan da korkuyordum.

“Hemen anladım kim olduklarını, Zarif için gelmişti ailesi.”

“Allah kahretsin!” diye haykırdım bir anda. İşte bu felaketti!

“Ailesi ve bir sürü adam daha. Kapıyı kırdılar, beni bahçeye çıkardılar önce. Biraz hırpaladılar Zarif’in yerini öğrenmek için ama söylemedim. Sonra telefonu aldılar, zorla açtırıp onu görüntülü aradılar. Başıma dayalı bir silahla beraber nerede olduğunu sordular ona. Mecbur kalıp söyledi yerini, beni kurtarmak için!” deyip ağlamaya başladı. Benim de içim ağlıyordu onun gibi, kalbim korkudan hıçkırıklar içindeydi.
Kerem Selim’i sakinleştirip konuşmaya devam etmesini istedi. Anlatacağı her şey çok önemliydi.

“Yerini öğrenince beni de alıp geldiler buraya. Zarif’i kurbanlık bir koyun gibi önlerine katarken beni de bu hale getirip attılar mutfağa işte. En son Dost’un ağlamasını duydum, ona da bir şey yaptılar sanırım,” deyince ona kısaca bilgi verdim ve en önemli kısma gelmiştik.

“Nereye götürdüler ve ona ne yapacaklar?” diye sordum titreyen sesimle.

“Bilmiyorum, sadece rezillik ve bedel ödeme kelimeleri geçen bir sürü cümle kurup gittiler işte, Zarif’e de alıp,” deyip yeniden ağlamaya başladı.

Kısa bir süre kimse konuşmadı, herkes ölüm sessizliğinde bekledi. Bunu bozan ben oldum:
“Böyle olmaz!” dedim öfkeyle. “Bu, bunu çözmemiz lazım.”

“Nasıl çözeceğiz kardeşim, hiçbir şey bilmiyoruz ki?” diyen Kerem’in çaresiz hali beni daha da sinirlendirdi.

“Bilmiyorsak öğreneceğiz!” dedim ve Selim’e döndüm, “Kalk, bize her şeyi en başından tek tek anlat. Her detayı bilmek istiyorum. Nereli, ailesi ne iş yapıyor, adresleri, konuşmalarında dikkatini çeken bir şey! Her şeyi istiyorum Selim, anlıyor musun?” deyince başını salladı onay anlamında.

Masaya geçip oturduk, her şeyi baştan konuştuk. Bütün detayları toparladık. Zarif gideli hemen hemen 5-6 saat kadar olmuştu. Hala umut vardı.

Hemen babamı aradım, ona olanları ve bütün bildiklerimi anlattım. Zarif’in memleketine yola çıktığımızı ve yardım etmesi gerektiğini de ilettim. Babam yardım edeceğini söyleyince, bir parça daha rahatlamıştım.

Efe’yi Dost’la bırakıp Selim’i yanımıza aldık ve yola koyulduk. Bir yandan da Selim’in aklına gelen başka detayları da konuşuyor ve olabileceklerin tahminini yapmaya çalışıyorduk. Yavaş yavaş şehre yaklaşırken saat epey geç olmuştu. Nereden başlayacağımızı hiç bilmeden öyle gidiyorduk Zarif’i bulma umuduyla.

“Yaklaştık,” dedi Selim, ben daha da gerildim bunu duyunca.

“Hayırlısı bakalım,” diye mırıldanan Kerem’in temennisine katıldım içimden.

Artık kasaba yoluna girmiştik, yakındık Zarif’in evine. Arada Selim’i dinleyerek, arada Zarif’i düşünmeye dalarak devam ederken, önümüzde durmuş yolumuzu kesen araba ordusunu gördük bir anda. Kerem frene asıldı ve karşılıklı durduk.

“Ne oluyor ya?” dedi Mehmet.

“Kim abi bunlar yolumuzu kesmişler?” diyen Kerem’le birbirimize bakıyorduk.

Selim’e dönüp, “Bizden haberleri var mıydı?” diye sordum ama hiç basetmediğini söyleyince daha da karıştı kafam. Zarif mi söylemişti acaba, nasıl bilebilirlerdi ki?

Bu düşünceler içinde beklerken, karşı arabalardan birinden bir adam indi ve bize doğru yürüdü. Kerem’in camına gelip, “Beyefendi arabadan inmenizi istiyor,” deyip geri döndü.

“Bizi kurşuna falan dizecekler herhalde,” diyen Kerem’e baktım. “Ne olacaksa olsun ya!” deyip fırladım arabadan. Arkamdan da diğerleri indi ve arabanın önünde durduk. Farlardan hiçbir şey göremiyorduk ve öylece bekliyorduk.

Birden tanıdık bir ses duydum. “Arif!” diye seslendi bana.

“Zarif!” dedim ben de heyecan ve mutlulukla. Ölmemişti, yaşıyordu ve buradaydı!

Far ışıklarının arasından geldiğini gördüm, bana doğru geliyordu koşarak. Ben de ona doğru hareketlendim, bir yandan da silah sesleri duymayı bekliyordum ve bize isabet eden, birbirimize ulaşamadan yere yığacak kurşunları. Ama hiçbiri olmadı, Zarif’e ulaştım ve sarıldık birbirimize.

“Gençler, arabanıza binin de takip edin bizi,” diye bir komut geldi karşıdan, hâlâ göremiyorduk kimseyi.

“Zarif, gel sen de,” diye ikinci komutu da gelince Zarif geri döndü. Giderken de, “Korkma,” dedi bana. Ben onu sağ salim bulup ona sarılmışken, neyden korkabilirdim ki artık? Çaresiz arabaya bindik, diğer arabalar da döndüler ve düştük peşlerine.

“Abi kim bunlar Allah aşkına?” dedi Kerem sıkıntıyla. “Bizim geleceğimizden haberleri var, Zarif yanlarında ve peşlerinden gidiyoruz?”

“Gerisini artık nereye gidiyorsak orada öğreneceğiz, sür hadi,” dedim ve hareketlendik.

Kimse yorum yapmadı ve devam ettik. Sonunda büyük bir evin bahçesine girdik arabalarla ve inince ikinci şoku yaşadım.

“Baba!” diye bağırdım karşımda görünce. O ise bana bakıp gülümsüyordu.

“Gelin, içeride konuşalım,” deyince şaşkınlıkla takip ettik. Her dakika başka bir şaşkınlık yaşıyordum.

İçeri girdik, sonradan Zarif’in babası ve kardeşi olduğunu öğrendiğim iki adam daha vardı ve oturduk.

“Anlatacak mısın baba neler olduğunu?” diye sordum dayanamayıp ve babam nihayet konuştu. Durum tam olarak şuydu:
Babam benden telefon alınca, hemen araştırmaya başlamış ve buraya da uçakla gelmişti. O arada ailesini araştırınca, Zarif’in babasının da kim olduğunu öğrenmişti. İkisinin arasında çok eskiye dayanan bir bağ olduğunu anlattı. Konuştuklarını ve Zarif’in artık güvende olduğunu söyledi bana, ne konuştuklarından bahsetmedi ama. Hâlâ tam olarak neler olduğunu anlayamasam da, Zarif’in artık iyi ve güvende olması yetmişti bana.

O gece orada kaldık hepimiz. Zarif Dost’u çok merak etmişti, Efe’den gelen güzel haberleri verince rahatladı.

Sabah kalkıp kahvaltı yaptık, sonra Zarif’i de alıp yola koyulduk. Arka planda bir sürü şey konuşulduğuna emindim ama cevap alamayacağım da belliydi sorsam bile. Uyuyordum mecbur her söylenene. Başka şaşırtıcı bir ayrıntı da, babamın eve dönmesini beklerken onun da bizimle gelmesiydi. Hiçbir şey anlatmadan, sadece uymamızı istiyordu dediklerine.

Nihayet vardığımızda Zarif Dost’un iyi olduğunu görüp onunla hasret giderdi. Biz de biraz dinlenmek için eve geçtik. Artık gidelim diye konuşurken Zarif elinde valiziyle karşımızda belirdi.

Ben anlamaya çalışarak ona bakarken,
“Zarif kızım da bizimle geliyor. Bizim fabrikada çalışacak artık,” diyerek beni başka bir hayrete sürükledi.

Artık hangi sorumun yanıtını arayacağımı bilemediğim için sustum ve komutlara uydum. Nasılsa bir şekilde öğrenecektim eninde sonunda. Selim’e veda edip yola koyulduk hep beraber.

Yolda Zarif’e neler olduğunu sordum ama çok bir şey bilmiyordu. O da ya öldürüleceğini, ya da o adamla evlendirileceğini düşünürken babamın geldiğini ve sonrasında da her şeyin yoluna girdiğini biliyordu sadece. Tek farklı detay, babasının babamın karşısında çok itaatkâr olduğu, saygıyla karşıladığıydı. Gerisi kapalı kapılar ardında kalmıştı. Bir de o herifle ilgili konunun tamamen kapandığını, bir daha da asla açılmayacağını annesinden öğrenmişti.
Geldikten sonra, Zarif birkaç gün bizim evde kaldı Dost’le baraber. Sonra kendi evine taşındı. Fabrikada çalışmaya başlamasıyla neredeyse sürekli görüşüyor olmuştuk. Bu beni fazlasıyla mutlu ediyordu ama durumumuzla ilgili bir türlü konuşamamıştık hâlâ.

Onu bir akşam yemeğe çıkardım ve hissettiğim şeyleri onunla paylaştım sonunda. Yanılmamıştım, karşılıklıydı hislerimiz. Artık birbirimizin hayatına resmen girmiştik. Ama ikimizin de geçmiş deneyimleri çok kötü ve hasarlı olduğu için her adımımızı temkinli atarak ilerliyorduk.

BİR YIL SONRASININ YAZI

“Vay be, kardeşim damat olmuş gidiyor,” diyen Kerem’e gülümsedim. “İnanılması güç ama sanırım gerçekten damat oldum,” diye yanıt verdim.

Evleniyorduk, Zarif’le…

İlişki başladıktan on ay kadar sonra artık emindim her şeyden. Zarif benim için doğru kadındı ve onunla hem mutlu hem de huzurluydum. İyice tanımıştık birbirimizi ve hazırdık hayatımızı beraber geçirmeye. Bu fikrimi ilk önce babamla payaştım ve aslında uzun zaman önce cevap alamadığım sorularımın yanıtlarını da buldum.

“Demek evlenmek istiyorsun Zarif’le” diye keyifle güldü önce. Sonra devam etti:
“Seni yaralıyken o evden almaya gelince anlamıştım o kıza vurulduğunu. Döndüğünde de farklıydın, aklın onda kalmıştı. Zarif’i bul diye beni aradığın zaman da, bu yüzden düştüm zaten yola. Gerçi sonra başka yollara girdik ama.”

“Hiç anlatmadığın o gizemli yollar değil mi?”

“Ne olduğunu sorma, anlatmamam oğlum. Bunu bilen herkesin kalbine yük olur, dert olur. Ama şu kadarını diyeyim sana, bir sene öncesinden anlamıştım bu günün geleceğini ben. Zarif’in babasına da bunu söyledim.”

“Neyi söyledin?”

“Dedim ki ben oğlumun ilk kez aşık olduğunu gördüm, senin kızında da aynı şeyi görünce bir karar verdim.”

“Sen de az değilsin baba,” diye gülerken enseme bir tokat indirip, “Biz de bu yaşımızda gelmedik dünyaya kerata, biliriz bu işleri,” dedi gülerek. Sonra devam etti: “Sana daha önce baskı yaptım, hem seni mutsuz ettim hem de neredeyse kaybediyordum. Böyle işler zorla olmuyor elbette, hatta ters tepiyor çok zorlarsan. Ama seviyorsun da rahatın kaçmasın diye yapıyorsun sanıyordum. Meğer öyle değilmiş. Onda şeyden sonra sen gerçekten sevebileceğin birini bulmuşken her şeyi kendi yoluna, kendi akışına bırakmak en doğrusuydu. Sadece bekledim senin kendi zamanını bulmanı. Şimdi sen mutlusun, Zarif mutlu, annen daha şimdiden torunlarıyla ilgili hayaller kuruyor. Çok şükür oğlum, her şey yolunu buldu.”

Zor yollardan geçip de bu hale gelmek, bunları hatırlamak bizi duygulandırmıştı. Sarıldım babama, kendimi tutamadım. Ayrılmıştım ki, cebine attı elini ve bana eski bir hediyeyi yeniden uzattı. Duvara atıp kırdığım o saati.

“Ama bu, kırılmıştı,” deyince kırık bir gülümseme belirdi yüzünde. “Babalar her şeyi tamir eder, unuttun mu?” deyince gözlerimden yaşlar indi. Küçükken o kadar çok kurardım ki bu cümleyi. Şimdi yeniden çocukluğumaki gibi, babamı yanımda görmek tarif edilemez bir mutluluktu.

Babamın arkamda olmasının ve bana inanmasının gücüyle, evlenme teklif ettim Zarif’e. Kabul etti benimle evlenmeyi, dünyanın en mutlu adamı oldum. Gidip istedik ailesinden, nişanımızı yaptık. Ve geldik düğün gününe.
Çocuklarla beraber heyecanımı yenmeye çalışırken artık zamanı gelmişti. Zarif’i almaya giderken kalbimin atışını herkesin duyduğuna eminim. Odasının kapısına geldim, hafifçe vurdum. Kapı açıldığında melekler kadar güzel Zarif’i gördüm. Adı gibi, öylesine zarifti ki…
Gözlerimize dolan yaşları ikimiz de geri gönderdik ve el ele verip indik merdivenleri.
Hayatımızın en güzel ve en özel ‘Evet’lerini söyleyerek geriye kalan hayatımızın bize sunacağı güzel günlere doğru ilk adımımızı attık. Mutluluk, huzur ve uzun bir ömür dileğiyle…

SON

Esra Barın

Z’Arif’in tüm bölümlerine ulaşmak için tıklayınız.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.