Bir Şiirlik Ömür

Hayatımın en dürüst yazısı bu. Oturdum dert ortağımın başına ama ne yazacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Belli ki bir derdim var ama nasıl anlatacağım, bilmiyorum. Üstüne şu an yapmakta olduğum şey, planlarıma da aykırı. Bunun zamanı değil şimdi ama yazmanın zamanı da olmaz ki. Olmadı en azından kendimi bildim bileli. Öyle dedim çünkü kendimi bildim bileli, anlatmaya değer bulduğum tek icraatım yazmaktı. Yazarak anlatmaktı. Şu an kurgusal bir karakter olmadığımı söyleyeyim de tam olsun. Tüm sıfatlarımdan, edebi kurmacalarımdan sıyrılarak attım kendimi boş bir sayfaya. Anlatıcı olarak hikâyenin içinde olduğumu hissettirerek daha geçen hafta ne olduğunu anladığım postmodernizme de bir selam çakayım bari. Normalde çok planlı bir insanım ve bu hayatta ciddiye aldığım tek iş yazarlık. Ancak bugün farklı. Bu gece farklı. Çok işim var. Sabaha yetişmesi gereken bir yığın iş. Üstelik şu an yazmaya çalıştığım bu yazı da o işin bir parçası. İşimden de, yazmaktan da şikayetçi değilim ama yorulduğum da bir gerçek.

Anlatıp da anlaşılmamaktan, dinleyip de dinlenmemekten, yapıp da karşılık bulamamaktan çok yoruldum. Hatalarımla yargılanırken bir insan olduğumun göz ardı edilmesinden çok yoruldum. Bir suçum olmasından da, olmamasına rağmen suçlanmaktan da çok yoruldum. Düşünmekten de, düşüncesizlikten de çok yoruldum. Her işin muhatabı olmaktan, sorunlu sorumluluklardan, bir cevabım olmadığı zamanlarda bile cevaplamak zorunda kalmaktan çok yoruldum.

Ben yanlış çağda doğmuşum. Belki içim geçmiş, belki de geçmişin büyüsü içinde kaybolmuşum. Roman kahramanlarına özenirdim hep. Hayatlarına değil ama onlara hayat verenlere. Şu an ise direkt onlara. Keşke bir roman kahramanı olsaymışım. Biri yazsaymış beni, ben de yazılanı oynasaymışım. Bir hakarete uğradığımda, bastıracak bir cevap aramak yerine yazarın hakaretten önce bulduğu cevaba hizmet etseymişim. Biri bende bir eksik görecek olduğunda, bana değil, yazarıma çatsaymış. Orada o sözü söyledim diye, yazarım suçlu tutulsaymış. Delirsem, darılsam, sevsem ya da aldansam kime ne? Okuyucu vefalıdır hem. Kâmran’ı nasıl bastıysa bağrına beni de basardı. Hayri İrdal’a sahip çıktığı gibi bana da çıkardı. Turgut Özben’i anladığı gibi beni de anlardı. Okumayıp da tanımayanlar olursa şayet, yakışıklı bir jön oynayınca beni, daha çok saygı duyar, ölmüş yazarımın imza günlerine koşardı. Hiç değilse samimidir okur. Beni arar sorar, merak eder, benim için endişe duyardı. Belki Gölpınarlı, Orhan Kemal’in kapısına Cevdet için değil, benim için dayanırdı. Kim bilir, belki de bunların hiçbiri olmazdı. Belki de beni; Yaşar Kemal’i, Sait Faik’i, Rıfat Ilgaz’ı gıptayla seyreden ve dönem arkadaşlarının çok iyi olduğu dönemde geride kalan, bugünse hiç hatırlanmayan biri yazardı. Benim yazarım belki de, sahafların en ucuza bile satamadığı ilk baskı kitabın yazarı olacaktı. Hikâyem bilinmezlik içinde çürümeye yüz tutacaktı.

Hayat bu, roman kahramanı olsan bile umduğunu vermez sana. Hikâyen mutlu sona ulaşsa bile, seyredenin olmadığında yaşadığın mutluluk yine bir başına sana kalır. Kolaylıkmış gibi görünse de, ihtimal olan zorluk göze alınmayacak kadar ağır. Yazarını seçme şansın olmadığı gibi, yaşayacağın hikâyeyi de seçemezsin. Ancak kendin bir hikâye yazabilirsin. Tutsa da tutmasa da etrafını doldurabilirsin.

Bu yüzden ben roman kahramanı olamazdım. Kaçmak istediklerimden beterine tutulmaktan korkardım çünkü. Ömrüm illa bir edebi türe karşılık gelecekse de, şiir olsun isterdim. Bir şiirlik ömrüm olsun isterdim. Uzunluğunun yahut kısalığının bir önemi olmadığı, konu olan kahramanın duygularıyla rüzgar gibi esip geçtiği, sonunda okuyana bir şeyler hissettirdiği bir şiir. Ağır ağır çıkılan merdivenlerin sonunda dünyanın o kadar da küçük olmadığını ve balkona asılı çamaşırcasına havalanan bir sesin büyüdükçe büyüyen gözleri bastırdığını hissettirsin yeter. Bir anlamı olmasına gerek yok. Bir anlamı yok. Tıpkı bu yazıya başlarken yola bir anlamı olsun diye çıkmadığım gibi.  

Her yorgunlukta olduğu gibi aradığımı yazmakta buldum. Yazdım, kendime geldim, o halde devam edebilirim.

Agâh Ensar Can

Agâh Ensar Can’ın Babasız Büyümek adlı denemesini okumak için tıklayınız.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.