Ruhumdaki Yaralar

Neredeyim bilmiyorum. Gözlerim kapalı…Ya da açık? Yok, yok kapalı… 

Aman boş verin, ne fark eder ki, zaten her yer karanlık. Karanlık ve dar. Üstelik bulunduğum yer git gide küçülüyor olmalı çünkü artık gerilerek uzatamıyorum kollarımı ve bacaklarımı. Ya da ben büyüyorum, bilemiyorum. 

Hafif hafif kıpırdanmaya başlıyorum bu yüzden. Tenime ılık ılık dalgalar çarpıyor, huylanıyorum. Bacaklarımı kendime doğru çekip beni gıdıklayan dalgalara esaslı bir tekme atıyorum. “Beni gıdıklamak neymiş görürsünüz.” diye düşünüyorum kendi kendime. 

Uzaklardan gelen küçük bir inilti sesine ürküp hemen geri çekiyorum bacaklarımı kendime doğru. Canını acıttım galiba. Acımasın… onun canı hiç acımasın. 

O kim mi? Bana çok yakın biri olmalı çünkü sürekli duyuyorum sesini. Bana “annem” diye sesleniyor. Bu yüzden “anne” diyorum ona ben. 

Sol yanımda sürekli inip şişen bir organ var, adı ne daha bilmiyorum, fakat aynı organın onda da olduğuna eminim çünkü ikisi de aynı sesi çıkarıyor. O sesler hızlandığında benim sol yanımdaki de hızlanıyor. 

Aramızda çok güçlü bir bağ var. Hissediyorum bunu. Onunla birlikte seviniyor, onunla birlikte üzülüyorum. Bazen çok üzülüyor ama. 

“Baban” dediği bir adam sürekli üzüyor onu. Hep bağırıyor ona. Canını yakıyor. Üzmesin… onu kimse üzmesin. Sol yanım acıyor. Şimdiden sevmedim ben o babayı. 

İçli içli ağlıyor bazen annem. “Senin için… Hep senin için katlanıyorum,” diyor. 

Katlanmasın… 

Annemin kucağındayım. Şimdi onun sesini daha net duyabiliyor, üstelik kokusunu da alabiliyorum. Ne de güzel kokuyormuş annem benim. Taze süt gibi. 

Dünyaya geleli kaç gün oldu bilmiyorum fakat daha alışamadım bu kadar yoğun ışığa. Ne zaman anneme bakmak istesem gözlerim kamaşıyor, bir şey göremiyorum. 

Bu dünya dedikleri yer çok büyük bir yer olmalı çünkü rahatça gerinebiliyorum artık bir yere çarpmadan. Bazen de çok üşüyorum. Böyle zamanlarda ağlamam yeterli çünkü annem hemen kucağına alıyor beni. Dünyada en sevdiğim yer annemin kucağı. 

Babam da alıyor bazen beni kucağına. Anneme davrandığı gibi davranmıyor bana. Seviyor beni ama ben yine de güvenmiyorum ona. Ya beni de üzerse… annem gibi. 

Günden güne büyüyorum, her gün yeni şeyler öğreniyorum. Artık gülebiliyorum mesela, ya da ağlamaktan başka sesler de çıkarabiliyorum ve görebiliyorum. Dünya bazen karanlık oluyor bazen aydınlık. 

Annemin yüzünü hafızama resmettim, babamınkini de. Nerede görsem tanırım şimdi onları. Ne güzel bir annem varmış benim, dünyanın en güzel kadını annem olsa gerek. Çok seviyorum onu ben. Bir babam sevemedi annemi. Sürekli kızıyor ona, çok çirkin şeyler söylüyor. Babam çok çirkin. 

Bir gün uyandığımda annem acı içinde inliyor, çığlıklar atıyordu. Babamsa sürekli bağırıyordu ona. “Dur yapma! Vurma!” diye ağlıyordu annem. Çok korktum. Hemen ağlamaya başladım. Annemin çığlıkları kesilince ardından çarpan kapının sesini işittim. Babam çıkmıştı evden. 

Sonrasında annem beni kucağına aldı. Sustum. Öpüp kokladı beni defalarca. 

“Sen olmasan,” diye fısıldadı. “Sen olmasan… giderdim katlanmazdım.”

Katlanmasın…

Ben artık bir yaşında bir çocuğum. Büyüdüm, ben büyüdükçe dünya küçüldü fakat hâlâ çok büyük. Son günlerde yürümeyi öğrenmek için inanılmaz bir çaba sarf ediyorum. Sürekli düşsem de pes etmeye niyetim yok. En çok annem için istiyorum yürümeyi çünkü ben düştükçe babam anneme kızıyor. 

Dört yaşındayım. Yürümeyi öğreneli çok oldu, babamın anneme kızmasının benim yürümemle alakalı olmadığını da. Ben akıllı olsam da babam kızıyor anneme. Hep dövüyor onu. Neden sevmiyor onu anlamıyorum. Ben çok seviyorum, canım annem benim. Ben büyüyünce baba olmayacağım. 

Zaman zaman annemin ağladığına şahit oluyorum. Kendi kendine “Oğlum için, oğlum için,” diye mırıldanıyor. Biliyorum, her şeye benim için katlanıyor. Keşke ben hiç olmasaydım. 

Yedi yaşındayım. Okula başladım ve okuma yazma öğreniyorum. İlk okuduğum kelime annemin mezar taşındaki ismi oldu. Annem geçen ay babamdan ayrılmak istediğinin söyleyince babam bıçaklayarak öldürdü onu. Annem öldü… hem de gözlerimin önünde. Babam da öldü benim için. 

Kaldığım yurt benim gibi kimsesiz çocuklarla dolu. Yalnız değilmişim onu anladım. Dünyayı hiç sevmedim ben. Nefret ediyorum. Keşke hiç doğmasaydım. Annem benim için katlandı her şeye. Hepsi benim yüzümden. 

18 Yaşındayım. Yasal olarak bir yetişkin fakat içimde hâlâ büyüyemeyen kimsesiz bir çocuk var. Yaşadığım acıları anlatıp üzmeyeceğim sizi daha fazla. Az çok tahmin edebiliyorsunuzdur. En acıklı dizi sahnelerinden hallice. Annem benim için katlandıklarının ruhumda bu denli derin yaralar bırakacağını bilseydi eğer, yine de katlanır mıydı acaba o acılara? Keşke katlanmasaydı.

Hatice Işıktaş

3 thoughts

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.