Eğitim bir bireyin hayata hazırlanması yolunda çeşitli bilgi ve becerilerle donatılarak geliştirilmesi ve yetiştirilmesidir. Eğitim bir okul işidir. Peki okul nedir? Ne iştir? Ne işe yarar? Hangi amaca hizmet eder? Ya da günümüzde hangi yaraya merhem olmuştur? Bu okullarda haftanın beş günü neler olmaktadır?
2020 yılının üniversite sınav sonuçlarına bakıldığında okullarda hiçbir şey yapılmadığını görmek mümkündür. İçi boş olan bir eğitim, desteksiz bir öğretim, idealizmin olmadığı sert bir iklim. Eğitim dört basamaklı bir merdivendir. Bu merdivenin en tepesinde eğitimin sistemi ve o sitemi kuranlar yer alır. Hemen altında o sistemin saha elemanı öğretmenler, bir aşağısında sistemi gözlemleyip o sistemle yarışması için çocuk yetiştiren ebeveynler ve hepsinin altında ezilen öğrenciler.
Dünden çıkarılan dersle bugün yapılan eğitim yarını hazırlamaktadır. Bizim dünümüz değil dünlerimiz, hepsi peş peşe gelince de utanç dolu bir geçmişimiz vardır eğitimde, asla ders çıkarmadığımız. Dolayısıyla aynı hataların alfabenin farklı harfleriyle birleştirilerek bugünümüze yansıdığını ve yarınımızı, yarınlarımızı, geleceğimizi telafisi olmayacak şekilde yaraladığını görmekteyiz. Sonunu bile bile izlediğimiz, nefret etmemize rağmen mecbur edildiğimiz bir filmle karşı karşıyayız. Peki bunun sorumlusu kim? Ya da bunun çözümü nedir? Kökü okumaktan gelen okullar değil de nedir? Eğitim şart diyoruz, yıllarca okul okuyoruz diye hayıflanıyoruz peki okulda ne yapıyoruz da bu kadar başarısız oluyoruz?
Dört basamaklı merdivenin en önemsiz kısmı sistem ve o sistemi kuranlardır çünkü onlar daima bir öncekinin devamıdır. Çözüm hiçbir zaman onlarda olmayacaktır. Bugün sınav sonucunu alan milyonlarca öğrencinin sınav ortalamaları heves kırıcı, telaş sebebi, hayal kırıklığı. Bir Türkçe testinin genel ortalaması yalnızca 4 netten ibaretken var mı bir anlamı dolup taşan kitap fuarlarının, yazar imzalarının gerçekten? Tarihiyle övünen ve gücünü tarihinden alan bir millet olduğumuzu iddia ederken onca sorudan 1 net alabilmek mi kurtaracak bizi felaketten? Dünyalardan önemli gördüğümüz matematiğin 7 netinde mi arayacağız verdiğimiz önemi sahiden?
Kabul etmek lazım bu sistemin kurtarıcısı olmayacak. Uzunca bir süre öğretmen odaklı olan, sonrasında öğretmeni ezmek için gevşek bir öğrenci merkezine yanaşan ama asla öğrencinin gelişimi esaslı bir eğitim üretmeyen bu sistemin güler yüzü olmayacak. Bu sistem bakar kör ürettiği kitaplarıyla, baktıkça körelttiği öğrencilerini iyileştiremez çünkü ucuz etin yahnisi hiçbir zaman tat vermez. Bu yüzden taşıyın diye verilen poşetlere bile bağlı kalmayan kitaplara bağlı kalınmaz.
Sistemin oyun kurucusu olan öğretmenler bu sınav sonuçlarının merkezinde yer alıyor. İdealist yapısı olan bir tek öğretmen koskoca bir sınıfın gidişatını, paralelinde bir milletin geleceğini değiştirebilir. Fakat günümüzde kim yapacak ki bunu? Atanamadığı için kendisini kürsüsü olacak bir hamal yapan sözleşmeye imza atıp mutsuzluğuyla öğrencilerin umudunu tıkayan bir öğretmen mi? Yoksa derste öğrencisinin, “Hocam bunları anlamamızı istiyorsunuz ama neden böyle olduğunu anlatmıyorsunuz.” sorusuna, “Senin bu dediğin sistemden kaynaklı. Derste bunu yapacak vaktimiz yok.” diye cevap veren KPSS onaylı bir başka öğretmen mi? Sahi derste ne yapılır ki başka? Yıllardır bir türlü sabitleştirilemeyen ha bire değişen, uzatılan şu aralarda da kısaltılması gündemde olan bu ders vakitlerinde öğrencinin hakiki gelişimine değil de nelere yer verilir? Okutmadan ilk psikolojik roman olduğu ezberletilen Eylül kitabı öğrencinin sınavda karşılaştığı paragraf sorularında ne gibi bir destek sağlayacaktır? Ya da bu bilgi sınav merkezli bir eğitim sistemi içerisinde bir soru haricinde öğrencinin ne işine yarayacaktır? Bu öğrenciler sanıldığının aksine ahmak değildi. Eylül’ü okuyarak da psikolojik bir roman olduğunun idrakine varabilir ve bunun edebiyatımızda bir ilk olduğu gerçeğine ulaşabilirdi, yaratıcı eğitim ona uzun paragraf sorularında destek olabilirdi ama sorular ezberci eğitimin değmediği yerlerden gelmişti. Öğrenci ne yapsındı? Yapmalıydı! Yapacaktı! Yapmak zorundaydı! Çünkü rakipleri her halükarda yapıyordu! Rakipleri! Onlar da tıpkı onun gibi aynı yolun farklı birer yolcusu değil miydi?
Bugünün gençleri umutsuzluğa sevk edilmiş, küstürülmüş, birbirine kırdırılarak yıpratılmış ve buna karşın çalışmamayı, savaşmamayı tercih etmiş. Ne tuhaf! Neden savaşmak zorunda kalsın ki bir öğrenci, bir genç hatta bir çocuk? Evet, hayat bir savaştı, hayat bir sınavdı ama öğrenciler hayata testlerle hazırlanamayacak kadar değerli insanlardı. Peki hiç mi idealist öğretmenler yok? Sınava giren, ismini cismini açık eden, tüm marifetini ya da marifetsizliğini ifşa eden öğrenci değil miydi? Yahu hiç mi yoktu hırsızın da kabahati? Bu sistem size bu kadar ne etti? Vardı! Esas kabahat öğrencinin kendisindeydi. Çünkü dediğim gibi bu sistem 10 sene önce de böyleydi. Sonuçlara bakıp ne oluyor bu okullarda, öğretmenler ne iş yapıyor demek çok kolaydı. Peki sınav senesinde internet kafelerden, abuk sabuk bir yığın oyundan başını kaldırmayan, nasıl olsa kazanamayacağım ya da bitirsem ne olacak, iş bulamayacağım diyen, sınav senesi sevgili yaptık geçti bizden diyerek iyice işi sulandıran öğrencinin hiç mi suçu yoktu? Sistemdeki açığı görüp eleştirebilecek kadar zekaya sahip olan öğrenci onunla uğraşmak yerine sanal alemde terör mü estirmeliydi? İlk psikolojik roman olan Eylül’ü hiç mi merak edip okumak aklına gelmedi? Bu Ayasofya neden bu kadar önemli deyip sorgulamak, öğrenmek hiç mi içinden geçmedi? “Hocam bu öğrendiklerimiz ne işimize yarayacak?” diyerek sorguladıkları matematiği irdelemek neden bu kadar zor geldi? Sistem öğrenciyi zora sevk ederken bu neden öğrencinin kolayına geldi? Bugün kötü olan eğitim sistemini eleştiren öğrenciler, bu sistemi günden güne kötüleştiren insanların dün kendi oturdukları sıralarda oturanlar olduklarını idrak edemediler mi? Eminim etmişlerdir. Hepsi zehir gibi çocuklar. Asla tembel değiller. Çok zekiler ama çalışmıyorlar.
Dönelim en başına. İlk basamak sistem, son basamak ise sistemin aradakilerle birlikte ezdiği öğrenci. Öğrenciler birer insan. Sistemi kuranlar ve olmadı baştan diye sayısız kez değiştirenler de. Öğrenci bugün sistemin altında ezilmeyi kabul ederse kim büyüyüp de değiştirecek bir şeyleri? Belki de merdivende durum tam tersi.
Agâh Ensar Can