Hâtime – Ahmet Haşim

Lâkin yetişir ey kamer, ey hüzn-i leyâlî,
Rûhum o kadar oldu ki mehtâb ile mâlî,
Artık yetişir cûşiş-i pür-nûr-ı hayâlin…
Yorgun bu dumanlarda duran leyl-i mehâsin
Enhâr-ı sükût, ufku saran sâye-i rûyâ
Her hissi hafî, şübheli bir gölgede gûyâ
Magşî yatıran lems-i sükût-ı ebediyyet,
Sevdâya emel, rûha ziyâ, gözlere minnet
Mâzî ve bu cebhemde gezen hep elem-i yâd
Bahş eyleyerek şimdi bu sessizce esen bâd,
Bir fâcia-i hisse bütün oldu mübeddel:
Gûyâ ki kamer şimdi uzattın bana bir el
Bir el ki onun dest-i şifâ-bahşına benzer;
Onlar gibi sâkit, o dudaklar gibi bî-fer
Çehrende gülen bir mütefekkir leb-i şefkat
Gönderdi bu hummâlara bir bûse-i hürmet;


Elhân-ı kevâkib gibi, gaşy-âver ü mehdî,
Bir savb-ı ziy â hüznümü ta’dîl için indi.
Sendin bu bakan çehre, bu sâkin nazar-ı gam,
Rü’yâ-yı mehâsinle bu âvâre gülen fem,
Eller bu benim şi’rimi tahrîk eden eller,
Sendin bu inen ses ki ziyâlar gibi titrer,
En sonra bu nûrun ki sarar rûhu melâle
Benzer o kadar ağladığım, âh, o hayâle.

Artık yetişir ey kamer! Ey hüzn-i leyâlî
Rûhum o kadar oldu ki mehtâb ile mâlî
Artık yetişir çûşiş ü tufân-ı hayâlin!

(Servet-i Fünûn, 10.11.1910)

Piyâle, 1926

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.