Hazan – Ahmet Haşim

Ey eski kamer, sen bizi elbette bilirsin!
Annemdi o nûrunda gezen zıll-ı mehâsin,
Bendim o çocuk, bendim o sîmâ-yı tahayyür
Bir gün ki hazân ufka kızıl dalgalı bir nûr,
Bir kanlı ziyâ haşrediyorken onu bir yed,
Bir bâd-ı haşîn aldı o rü’yâyı müebbed

On beş sene evvelki hakikat hep o gündür
Rûhumda bugün zulmet-i pür-girye onundur,
On beş senedir, ufka güneş kanlı düşerken
Tenhâ ovadan, boş dereden, akşanıın erken
Hüzniyle susan meşcerelerden gam-ı eylül
Bir gölge yaparken, onu bir savt-ı tegafül
Hasretle sorar kalbimi imlâ eden âha,
Yerlerde yatan sisli, donuk hüsn-i tebâha.

Âvâre felâket gülü, altın kırizantem,
Her tarh-ı hazân üstüne dökmüş yine mâtem,
Durgun sular üstünde perîşân ü mükedder
Faslın dağınık rûhu bulut, sis gibi titrer;
Yorgun, sarı yapraklar uçar bir kuru daldan,
Bir hasta güneş ufka döker sâye-i ma’den;
En sonra semâlarda da ey eski kamer, sen
Hüznünle yaparken acı bir levha-i şîven
Çöllerde kalan bir küçücük makber-i bî-kes
Yollar bu muhîtâta kesik, şehkalı bir ses!

(Resimli Kitap, Nisan 1909)

Piyâle, 1926

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.