Bir hasta kadın, Dicle’nin üstünde, her akşam
Bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fâm
Sisler uzanırken, o senin doğmanı bekler.
Yorgun gibi mühmel duran âsûde ufuklar
Titrer, silinir… dâmen-i şeb her şeyi saklar;
İklîm-i hayâlâta bakan bir nazar-ı dûr
Hüznüyle doğar necm-i semâ sâkit ü mahmûr;
Bir mâîlik üstünde yanar gizli ziyâlar,
Leylin bütün ezhârı semâlarda açarlar,
Leylin bütün ezhârı, bütün rûh-ı ziyâsı;
Bir nefha-yi mechûlenin eşyâya temâsı
Zulmetlerin esrârını baştan başa sallar,
Sen âh, doğarsın o zaman, mest ü ziyâ-dâr…
Sâhilleri sessiz dolaşan hasta hayâle
Bir nûr-ı tesellî taşır alnındaki hâle
Hattâ o soluk çehreye nûrun dokunurken
Bir bûseye benzerdi ki gelmiş ona senden.
Nehrin gece, rüyâ ve serâirle boğulmuş
Ufkunda tahassürler okur gam-zede bir kuş.
Bir giryeli ses –belki kadın, belki de erkek–
Söyler gecenin şi’rine bir aşk, bir âhenk…
Nûrun dökülür, sâhil erir, karşıki yerler
Bir hâb-ı münevverde hep eşkâlini gizler;
Sîmîn dumanlarda ölür rûh-ı menâzır,
Bir ra’şe-i zerrîn ile ta karşıda yer yer
Mahmûr ışıklar yüzer esrâr üzerinde
Yorgun sular üstünde yanar bir şeb-i hande…
Her lerze, her âhenk, bulut, hâb oluyorken,
Bir feyz-i umûmî-yi ziyâ-dâr ile birden
Sâkin soluyorken gece eşbâh u avâlîm
Yalnız o ziyâlarda kalır sâkin ü muzlîm.
Ey mâh cebînin o cebîn-i keder ü gam
Altında o yorgun o soluk heykel-i mâtem.
(Resimli Kitap, Nisan 1909)
Piyâle, 1926