Şeb-i Nîsân – Ahmet Haşim

Mahmûr, muzî, mâî, derin bir şeb-i nîsân
Olmuştu nücûmiyle miyâh-ı dile rîzân.
Dallardan uçan ıtr-ı bahâr-ı mütefekkir
Dökmüştü o solgun şebe hulyâ, emel ü şi’r.
Sesler gülüşür sâyede, sevdâ ile bî-hûş,
Bâd anları eylerdi nevâzişle der-âgûş.
Bir cism-i perestîdeyi kalb üstüne sarmak
Hırsıyla başım sıtmalı, gözler kuru, parlak,
Eller asabî, hıçkırarak sâhile indim,
Karşımda deniz… göklerin altında gezindim.

Ey sen ki uzaktan mütebessim, heves-âmûz
Olmuş şeb-i ömrümde nigâhın bana merkûz,
Leyl işte, sükût işte… yed-i sâhir-i nîsân,
Dökmüş suya ezhâr-ı ziyâ, dillere nîrân;
Olmuş denizin rûhu semâlarla hem-âguş
Bin bûseyi tanzîr ile encüm suya dolmuş;
Eşcâr ü havâ gölgede sessiz sarışır, gel!
Gel, yalnızım ey beklenilen hüsn-i muhayyel!

Ey çeşm-i siyâh, ey dağınık zülf-i şeb-engîz,
Ey leb ki eder âteşi her cinneti tecvîz,
Ey sîne ki âlâmımı tenvîm edeceksin,
Ey rûh-ı heves, rûh-ı ziyâ, rûh-ı mehâsin,
Gelsen ve bu hicrânı, bu âlâmı bitirsen,
Sen anlayacaksın beni ey rûh-ı ziyâ, sen!


Kendimle bütün bunlan tekrâr ediyordum.
Doğmuştu kamer, şimdi, uzaklardaki mağmûm
Dağlardan; açık ra’şeler elvâha dağılmış,
Sarmış dil-i eşyâyı heves, bûsiş ü hâhiş.
Hep çift idi karşımda: kamer, encüm ü eşcâr,
Bendim yalınız ordaki bî-hem-ser ü bî-dâr;
Durgun suya baktım ve dedim: Âh ölebilsem
Mâdâm ki yok ağlayacak mevtime kimsem.

(Resimli Kitap, Ocak 1909)

Göl Saatleri, 1921

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.