–Sabâh ezânında–
Sükut-ı leyl ile hâbîde her taraf, her şey.
Bu rûh-ı sâmiti etmez müheyyic ü nâlân,
Ne bir sadâ-yı teessür, ne bir terâne-i ney;
Sükûn içinde evet, hep nühûr, hep murgan!..
Dehen-güşâ bütün ezhâr-ı jâle-dâr-ı seher,
Nesîm-i fecr ile hep zî-hırâm-ı istiğnâ,
Fezâ-yı cevve saçarlar riyâh-ı rûh-âver;
Semâya beht ile nâzır cibâl-i deşt-ârâ.
Bu ânda bir mutazarrı’ sadâ-yı lerze-künân;
Bu bir sadâ ki eder âsmânı hep lerzân,
Bu rûh-ı nâime bir şâhbâl-i safvet ile,
Temâs eder ve çıkar âsmâna haşyet ile!..
O demde nûr-ı hidâyet, sadâ-yı Yezdânî,
Eder bu rûhumu mevkuf-ı vecd ü istiğrâk.
Bütün mehâsin-i âlem olub gözümden uzak,
Sücûd-ı şükr ile terk eylerim bu dünyayı!..
(Mecmua-yı Edebiye, 20.04.1901)