Ortama yayılmış olan kemiklerin üzerinden geçerken gözlerim onu arıyor. Mezarımda sadece anı kemikleri arasında onu bulmaya çalışıyorum. Gömülü olmadığını biliyorum, benimle bir yerlerde yaşadığından eminim. Uzun zamandır onu hissetmiyor olsam da kalbimin mezarlığında bir yere gömmediğimi biliyordum. Kenara çekilmiş bir şekilde bir gün gelmemi bekliyor olmalıydı. Karşıma çıkan kişinin hissettirdiklerinle beraber gözlerim yavaş yavaş açılıyordu. Onu bu sefer bulabilecek ve bir daha kaybolmamasını sağlamak zorundaydım. İstiyorumla biten cümlelerim artık olduyla bitmeliydi. Onu hissetmek istiyordum.
Her bastığım bir kemikte anılarım gözümün önünde canlanıyordu. Gece yastığa sarılıp ağlayarak geçirdiğim zamanlar ömrümün iz bırakan yarasıydı. O kadar çok varlardı ki gözümden bir yaş düşmesine engel olamamıştım bu arayışta. Kendimden özür dilemiştim. Kendisine fazlasıyla zarar verdiğimi biliyordum. Beynimde dönüp duran sorular yüzünden delirme noktasına geldiğim zamanlar da vardı. Susmayan düşünceler ardında kendimi içten içe bitirmiştim. Yazık etmiştim, gençliğime ve en güzel yaşlarıma.
Bu kemiklerin içlerinde mutlu olduğum anılarım azdı. Hepsi anlık mutlu olduğum zamanlardaki attığım güzel kahkahaların ardında gizliydi. İçten içe mutsuz hissederken kendimi zamana bıraktığım ve rahat hissettiğim anılardı. Belki de aslen o zamanlarda mutlu hissediyor sonrasında düşüncelerim beni esir alıyordu. Bunu ne zaman net bir cevapla cevaplandıracağımı bilmiyordum. Belki de bunu cevaplandırmak için daha çok şey yaşamalıydım.
Onu zamanla kaybettiğim sebeplerin kemiklerine de denk gelmiştim. Hayal kırıklığıyla biten durumlar onu benden uzaklaştırmıştı. En ücra köşelerde onu bu yüzden arıyordum. Acısı çok fazlaydı ve sonrasında oluşan güvensizlik iyice onu yok etmişti. Gözyaşlarım ve kalbimin çektiği ıstırap her yerdeydi. Güvensizliğimin boy gösterdiği kemikleri elime aldım. Onları bir yol gösterici olarak görüyordum. Gözlerimin açılıp onu görebilmem için gerekliydi.
Kalbimin en derinliklerinde gezerken yarı gölge bir şeye denk geldiğimde durdum. Onu bulduğuma dair içimde büyük bir hisle dolarken ona doğru yaklaştım. Kucağımda taşıdığım onlarca kemik sayesinde onu bulmuştum. Yaklaştığımda yarı gölge hali kaybolup önüme küçük kız çocuğum çıktığında gözyaşlarıyla dizlerimin önüne oturdum. Küçük halim masumca dizlerini kendine çekip elleriyle sarılmış bir şekilde oturuyordu. Sevgi hissim, benim küçük yaşlarımdı. Kalbimin en derinliklerinde olsa da yaşamamı sağlayan oydu.
“Merhaba küçük kız. Sana acılarımla geldim ve ilk önce onları gösteriyorum. Bana sevme geri hissimi verebilir misin?”
Ece Bozkurt