Şairler gördüklerinden, işittiklerinden, yaşadıklarından beslenen kimselerdir. Şairler şiirlerinde hem fikir ve düşüncelerini hem de duygu ve hislerini yansıtırlar. Bu bakımdan bir edebi tür olan şiir, elbette ki insan ve toplum hayatından etkilenmektedir. Divan şiirinde de yaşanılan çağın tarihî, toplumsal ve kültürel özellikleri kendilerine yer bulmuştur. Bu yönleriyle divan şairleri toplumun nabzını tutan, toplumun görünen ve iç yüzüne ayna tutan şairlerdir. Divan şairlerinin sesi toplumun şarkısı niteliğindedir. Pek çok divan şairi şiirlerinde toplum yaşantısına ve sosyal hayata yer vermişlerdir. Bilinenin tersine divan şiiri halktan tamamen kopuk değildir. Bugün okuduğumuz birçok divan şairinin şiirlerinde sosyal yaşamın akislerine rastlarız. Zaten hiçbir şairin yaşadığı dünya ve topluma sırtını dönmesi, dünyaya geldiği devirden beslenmemesi mümkün değildir. Toplumun duygu ve düşünce dünyasını çok iyi anlayıp tahlil etme yeteneğine sahip olan şairler şiirlerinde tamamen ya da kısmî parçalar hâlinde yaşadıkları çevre ve toplumdan söz etmişlerdir.
Dönemin sosyal hayatının şiirine yansımasının en önemli örneklerini Necati’nin kıtlık üzerine yazdığı iki şiirinde görmekteyiz. Yavuz Sultan Selim’in tahtta olduğu dönemde ülke Doğu’dan ve Batı’dan genişlemekteydi fakat bu ilerlemeler sürerken bir yandan da devlette iç sıkıntılar yaşanmaktaydı. Bu sıkıntılardan bir tanesi de arpa kıtlığıdır. Sosyal hayata bîgâne kalmayan şairlerden biri olan Necati bu arpa kıtlığı hadisesi üzerine şiirler kaleme almıştır.
Tarım, Osmanlı ekonomisinin belkemiğini oluşturan bir sektördü. Orhan Gazi döneminden yani ülkenin kuruluşundan beri Osmanlı’da tarım oldukça önemli bir geçim koluydu. Devlet ülkeyi toprak politikası ile idare ederek toprağın devamlı işlenmesini ve üretimin devamlı olmasını sağlamayı hedeflemiştir. Bu bakımdan Necati’nin yaşadığı dönemde bu şekilde bir arpa kıtlığı yaşanması şairi de etkileyerek bu konuyu işleyen şiirler yazmasına sebebiyet vermiştir.
Şair “arpa” redifli kasidesinde arpanın öneminden söz ederek şiirine başlar. Arpa özellikle yük taşıyan hayvanlar için çok önemli bir besin kaynağıdır. Buğdayı tarladan taşımak hususunda insanlara yardımcı olan bu yük hayvanları arpa sayesinde çalışmak için güç, kuvvet bulurlar. Yine ağır toplar, cephaneler de binek hayvanlarının, atların sırtında taşınırdı. Bu bakımdan atlar, İslamiyet öncesi ve sonrası Türk toplumlarında önemli bir yer tutarlar. Eskiden bir yerden bir yere gitmek isteyen insanlar ya yaya olarak yolculuk ederler ya da at üstünde varacakları yere doğru ilerlerlerdi. Atın yolculukta böyle önemli bir işlevinin olması, yolcuların konaklaması maksadıyla yapılan kervansarayların kapılarının bu binek hayvanların geçebileceği şekilde geniş yapılmasına neden olmuştur. Hayvanlarla birlikte sürdürülen hayat işte bu şekilde mimarinin de buna göre tasarlanmasını zorunlu kılmıştır. Necati arpanın bu işlevi üzerinde durarak arpanın pahalandığını ve bunun insanları geçim sıkıntısına sürüklediğini, arpanın elde olmayışı nedeniyle atların güçsüzleşerek iş yapamadığını anlatmıştır. Kasidenin sonunda şair bu sorunun hallolması için padişaha be saray çevresine sığınır.
Necati “Mersiye-i Ester” adlı mersiyesinde ise arpa kıtlığından dolayı arpa veremediği atının ölümünü anlatmıştır. Çalışması, görevlerini yerine getirebilmesi için besine ihtiyaç duyan hayvanlar arpa kıtlığı yaşanınca zayıflayarak iş yapamaz olmuşlar, ölmüşlerdir.
Edebi bir tür olarak mersiyeler ölmüş değerli kimseler hakkında yazılan, bu değerli şahısların arkasından duyulan üzüntüyü anlatırlar. Burada Necati ölmüş atının arkasından bir mersiye yazmış, türe yeni bir boyut getirmiştir.
Necati devrin önemli hadiselerine şiirlerinde yer veren, halkın yaşanılan hadiselerden nasıl etkilendiğini şiirlerinde değerlendiren bir şair olmasıyla dikkat çekicidir. Yaşanılan hayatın şiire yansıması onda açıkça görülmektedir.
Tıpkı Necati gibi Hayretî de arpa kıtlığını ele alan “cev” redifli bir kaside kaleme almıştır. Şair bu kasidesinde arpa kıtlığının kendisinin belini büktüğünü ifade ederek yoksulluk çektiğini dile getirmiştir. Atını besleyecek kadar bile arpa bulamayan Hayretî hayvanını da besinsizlikten kuvvetten düştüğünü belirtir. O da çareyi Razî Bey’den ihsan ve yardım talep etmekte bulur. Her iki şair de arpa kıtlığının yarattığı sıkıntıdan ve bu sıkıntının hayvanları nasıl etkilediğinden söz etmişlerdir. Bu bakımdan sözünü ettiğiniz şairlerin dönemin sosyal yaşantısından beslendikleri, şiirlerine gerçek dünyanın kapılarını açtıkları anlaşılmaktadır.
Arpa kıtlığı gibi doğal afet olarak nitelendirilebilecek bir hadisenin yanı sıra günlük hayatla ilgili pek çok başka unsur da şiire yansımıştır. Divan şairleri günlük hayatla ilgili birçok unsuru şiirlerini süslemek niyetiyle şiirlerine taşımışlardır. Halkın çok iyi bir gözlemcisi olan divan şairleri, toplumun gelenek ve göreneklerini, yaşatılan kültür ve değerleri, örf ve adetlerimizi yansıtan pek çok şiir kaleme almışlardır. Divan şairleri toplumun inanç ve yaşayış tarzlarını ele alan şiirlerinde akça saçma, boyna kemend takma, şirinlik muskası yazma, ağaca karga kanadı asma, alna kurban kanı sürme, mavi boncuk takma, aynayı keçe içinde muhafaza etme, kına yakma, hastaları ve mezarlıkları ziyaret etme, misafirlere ikramda bulunma, ölünün arkasından helva pişirme gibi inanış ve uygulamalara yer vermişlerdir. Bu konular Türk kültürünü yaratmaları bakımından oldukça kıymetlidir.
Yine devrin sosyal hayatına ışık tutan mersiye, ramazaniyye, ıydiyye, sûriyye gibi edebi türlerde de halkın yaşayış biçimi ve düşünce tarzı ortaya serilir. Örneğin tahta geçeceğine kesin gözüyle bakılan Şehzade Mustafa’nın türlü saray oyunları ve fesatlıkla öz babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından öldürülmesi pek çok şiire konu edilmiştir. Halk arasında ve asker sınıfı asında çok sevilen Şehzade Mustafa’nın katli herkesçe üzüntüyle karşılanmıştır. Bu durum devrin şairlerince şiirlere konu edilerek şehzadenin hayatı ve ölümü adeta menkıbeleştirilmiştir. Çok önemli bir divan şairi olan Taşlıcalı Yahya da Nahcıvan Seferi sırasında aldığı bu ölüm haberi üzerine bir mersiye kaleme alır. Haksızlık karşısında susmayan, lafını söylemekten geri durmayan Taşlıcalı Yahya, Şehzade Mustafa’nın ölümü ardından duyulan derin üzüntüyü satırlarına dökmüştür.
Aslı Ünlü