Günün Sonunda | 43.Gün

28.08.2022

Sevgili Günlük!

Liseden mezun olalı 5-6 yıl oluyor. Geçen bunca yıl içinde liseye 2 ya da 3 defa gittim. Daha sonra gerek hayat telaşı gerek belki de üzerine çok kafa yormamak gibi nedenlerden gidemedim. Fakat bu netliğe kavuşturamadığım 2 ya da 3 günü çok kıskandığım bir gerçek.

Liseyi daima iyi hatırladım. Özellikle ilk yılın ardından okul değiştirip hayatımı sarpa sarmaktan kurtaran yeni okul hamlem verdiğim en doğru kararlardandı. Gittiğim okul yeni açılmıştı ve idare düzeni sağlamak için çok katıydı. Yeni açılan puansız okulun normalleşmesi okul için iki yıla benim içinse 1 koca yıla mâl olacaktı. Ama o ilk yılı bile tüm zorluklarına rağmen güzel hatırlıyorum. Uzun süre arkadaş edinemeyişimi, yapacak bir şeyim olmadığı için teneffüslerde dahi sıramdan kalkmayışım üzerine bir gün kalktığımda ilk arkadaşımı edinişimi ve o arkadaşımı koruduğum için normal şartlarda asla geçemeyeceğim bir dersten hocamın takdiriyle geçişimi… nasıl unuturum.
Hocama gidip Allah sizden razı olsun dediğimde bu olayı neden göstermiş ve bu kıymetli adama destek olmamız lazım demişti. O güzel okulun bana verdiği ilk büyük eğitimdi bu.
Okula kayıt için geldiğim günü hatırlıyorum şimdi. Üzerimde deri ceketim, saçlarım uzun, çokça havalıyım. Müdür yardımcısı olan hocamız, “Sen yapabilecek misin burada, emin misin sana uygun olduğuna?” diye sormuş, kaydın ardından yani okul başladığında bir gün soğuktan dolmuş gözlerle ilk derse geç kalmış bir öğrenci olarak okula geldiğim ve sonrasında da hasta olduğum için iki gün üst üste gelemeyişimin ardından gittiğimde, “Bir derdin mi var, geçen gün gözlerin doluydu, sonra da iki gün gelmedin?” diyerek benimle ilgilenmişti. Oysa o gün sadece uyanamamış,  biraz da üşümüştüm. O kadar şaşırmıştım ki bu yaklaşıma, başka bir tavır mümkünmüş dedim demek idare için de.

Coğrafya hocamız vardı bir de ne güzel adamdı. Coğrafyada hiçbir zaman başarılı olamadım hatta bir gün derste uyurken hocam tarafından “Bakın bu da bir tercih. Adam dersle ilgilenmiyor ama derse engel de olmuyor. Efendi efendi uyuyor, uyu oğlum.” demişti. Nasıl utanmıştım! Ama sonrasında çok samimi olduk. Öyle ki koridorun ortasında yakama bile yapışmışlığı var. “Özledim” diyerek açıklanacak bir şey değil şu an yaşadığım.

Bir tarih öğretmenimiz vardı derste fındık yiyen, bizle hacım diye konuşan. Tarihi tartışarak işlediğimiz. Kitabımın çıktığı zamanlarda incelemek için istemiş, sonrasında teşvik edici yorumlar yapmıştı. Hâlâ fındık yerken çıkan ses bana onu hatırlatır. Yeni romanımda da yazdığım özel adamlardan.

Herkesin matematikte iyi denilebilecek bir seviyesi olduğuna inanıyorum. Bunun da çok iyi bir öğretmenle mümkün olduğuna. Hayatı boyunca başka öğretmenlerden ders alan bir öğrenci bir kere iyi bir öğretmene denk gelirse muhakkak iyi bir puan alır. Bu kiminde 100 olur kiminde 60. İki puan da o öğrencilerin zirvesidir ama aynı öğrenciler hayatları boyunca matematikte geçmeye oynarken eşittir. İşte o iyi hoca öğrencinin içindeki 60lık standardı da ortaya çıkarabilir 100lük cevheri de. Bunu yine lisede birer yıl eğitim aldığım iki matematik hocam sayesinde yaşadım. Dersi anlayabileceğimi ve sevebileceğimi düşündüğüm yıllardı. Biriyle ilk romanımı konuştum defalarca, rehber öğretmenim gibiydi. Diğeriyle arkadaş gibi şakalaştık, eğlendik ama ders ciddiyetine de sadık kaldık. Az önce hatırladım bir dönem yazdığım bir öyküyü anlatmıştım ona da, dinlemişti beni.

Yine romanımda yer verdiğim bir müdür yardımcımız vardı. Özünde edebiyat öğretmeni. Müthiş bir adamdı. Onu görünce hem korkar hem saygı duyardım. Bir kere arkadaşlarımın rahatlığına özenip okul tişörtünü giymek yerine boğazlı kazakla okula gitmiştim. Beni yakalayınca, “Sen bugün okula geldin mi?” diye sormuştu. Az daha 100 girdiği sözlü notunu düşürüyor, yıllar sonra gelecek olan takdiri kaçırıyorduk. Neyse ki, “Sen yapma bari.” dedi, tatlıya bağladık.
Bunları niye anlatıyorum? Hatıra defterine mi çevirdim burayı yoksa veresiye defterine mi? Aldığım onca güzel şeyin hakkını verebildim mi bunca yıl?

Az önce tesadüfen baktım, bu güzel insanlar dağılmış bambaşka yerlere. Hayatımın en güzel üç yılını geçirdiğim okul benim değil sanki artık. Gitsem yarın okula, beni tanıyan olmadıktan sonra ne anlamı var ki boş duvarların?

Mahmut Hoca, okul dört duvar arasında kalan yer değildir, okul her yerdir demişti. Yıllar üstüne bir not eklemek istiyorum; okul, okulu sevdiren hocalar ve gerçekten kazanım olan anlatılardır ve zaman karşısında boynu kıldan ince kalır, sadece hayallerde yaşayacaktır.

Günün Sonunda sevgili günlük, buruk bir tebessümle gözlerimi geceye yumuyorum.

Servet Eren

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.