Hayatımın yolunda gitmeyen günleri tüm yaşantımı kaplıyor, içinde beni umutsuzlukla beraber bir hapishanede tutuyordu. Parmaklıkları geçme hayalim, dahası düşüncem bile yoktu. Umutsuzluk her geçen günün ardında bana daha da yapışıyordu. Günden güne çöküyordum, yavaş yavaş beni parçalara bölüyordu. Gücümü tüketmiş, parmaklıklar ardında kalmaya mecbur etmişti.
Mutluymuş gibiydim. İçimde ne kadar çok fırtınalar koptuğundan kimsenin haberi yoktu. Her gece olan ağlamalarım, en ufak cümlede gözlerimi dolu halde bulmam aslında içimde yaşadıklarımı ifade ediyordu. Her geçen gün ölüyor, kayboluyordum. Kaybettiğim benliğimi yeniden bulup düzeltmek ve dudaklarıma gerçek bir gülümseme yerleştirmek günlerimi bazen de haftalarımı alıyordu. Olanlardan sonra da olduğum gibi biri olmuyordum, değişen birine dönüşüyordum. Bu değişiklik insanlar tarafından gözükmüyor olsa da, içimde bir yerlerde bana bulaşıyordu. Leke gibi siyah kalbimin üzerinde duruyor, zamanla zarar veriyordu. Belki de zamanla fark edecektim ki bu leke hiçbir zaman çıkmayacaktı, hayatım boyunca bende kalacaktı.
Ölene kadar böyle kaybolup düzelmeyi kabul etmiştim. Ne kadar kabullenmek zor olsa da başımı eğmek zorunda kalmıştım. Hayatımda götürdüğüm hislerimin peşinden gitmeyecektim. Onlar çoktan yok olmuştu. Parmaklıklar ardında kalıp onları kazanmak için kırmaya çalışmayacaktım. Yenilgi, her zaman benimle bu yolda yürümeye devam edecekti.
Hapishanede mahvolmuş durumda ellerim açık bir şekilde öylece duruyordum. Kendimi bulmak istediğim bu dünyada umutsuzluğun acısını iliklerimde hissediyorum. Acı, beni mahvetti. Acıdan boğuluyorum, sesimi duyurabileceğim kimse kalmadı. İçimde yaşadığım bu durumdan yok edildim. Umutsuzluk, siz kazandınız.
Beni hissizleştirerek öylece bıraktınız.
Ece Bozkurt