Attila İlhan’ın 1953’te yayınlanan ilk romanı Sokaktaki Adam, modernist romanların en önemlilerindendir. Sinematografik bir anlatım tekniğiyle yazılan roman edebiyatımızda bir ilke yer vererek birden fazla anlatıcının ağzıyla yazılmıştır. 22 bölümden oluşan romanda her bölümde farklı bir anlatıcı hikâyeyi devralır.
Roman “ne istemediğini bilen ancak ne istediğini bilmeyen”, bunalımlı bir genç olan Hasan ile Hasan’ın kamarotluk yaptığı gemiden arkadaşı olan, yine kamarotlukla geçinen Yakup’un bir kaçakçılı işine bulaşmalarını anlatır. Üniversite okuyan, akıllı, toplumdaki aksaklıkları çok iyi sezen bir genç olan Hasan, üniversitedeki sevgilisi Ayhan’ı da bırakarak gemilerle çalışmaya başlamıştır. Hiçbir şeyden korkusu olmayan, dik kafalı Hasan ve Hasan’ın arkadaşı Yakup bu kaçakçılık işlerine bulaşmışlardır ve polise yakalanmamak için mücadele edeceklerdir. Bu eksende yoğunlaşan romandaki karışık olay örgüsü farklı kahramanlar aracılığıyla dile getirilir. Bu çok sesli anlatı, modernist romanlarda sıkça karşımıza çıkan bir anlatım tekniğidir. Bu düzensiz anlatı ve çoklu bakış açısına rağmen roman özellikle Hasan karakteri etrafında döner.
Hasan dünyayı gözlemleyen, her şeyi görüp anlayan, bu görüp anlamayla birlikte derin bir varoluş sanıcısı çeken, varlığının acısını yüreğinde yaşatan aykırı bir karakterdir. Toplumdaki genel düzene uyamaz, insanların içine karışamaz, kalıplara sığamaz. Bu nedenle çok sevdiği Ayhan’ı bile terk ederek gemilerde kamarot olarak çalışmaya başlar. Sessiz bir adam olan Hasan toplumdan uzaklaşmış, her şeyden soyutlanmış, her şeye yabancılaşmış bir adamdır. Hasan kendini bir boşlukta gibi hisseder, devamlı bir arayıştadır. Ancak neyi aradığını bile bilmeyen Hasan gittikçe dış dünya ile iletişimini keserek içine gömülür. Neyi aradığını bile bilememek Hasan’ı “Babil’in ötesini arayan”, hayatla devamlı çarpışan biri hâline getirir. Ayhan’ın yanına dönmeyi dener ama eski hayatından kesinkes koptuğunu, eski dünyasına tamamen yabancılaştığını anlar. Bu onu Meryem gibi cahil, zengin bir hayat kadınının avuçlarına atar. Hasan ile Meryem arasında işte bu şekilde çarpık bir ilişki başlar. Hasan’ın söylemleri Meryem’e çok tuhaf gelir, onu bir türlü anlayamaz. Hasan’ın da derdi anlaşılmak değildir, o bile tam olarak neyi kastettiğini bilmemektedir. Tek bildiği bu kalıplara sığamadığıdır.
Modernist romanlarda izleksel olarak çok sık ele alınan topluma yabancılaşma, tutunamama durumu Hasan’ın kişiliğinde karşımıza çıkar. Romanın sonunda Yakup ile karşılıklı içtikleri bir gece Hasan bir kavgaya karışır. Kavganın sonunda Hasan ağır bir şekilde yaralanarak hayatını kaybeder. Romanın sonundaki bu ölüm tesadüfi dursa da aslında bu “ölüm” Hasan’ın seçimidir. Hasan kavgaya bile isteye müdahale etmiş, adeta ölümüne yürümüştür. Modernist romanlarda sıkça yer verilen intihar burada da doğal bir ölüm süsüyle karşımıza çıkar. Hayata tutunmayan, derin sıkıntılar içinde boğuşan, amaçsız bir hayat sürdüren, devamlı bir mutsuzluk içinde tükenen Hasan için “ölüm” gayet geçerli bir sondur. Hasan’ın bu ruh hâli romanda iç monolog tekniği ile ifade edilmiştir. Ondaki bu aykırılık Yakup ile Meryem’in anlatıcı olduğu sayfalarda da tahlil edilmektedir. Tüm bu yönleriyle roman modernist roman özelliklerini taşır.
Bir diğer modernist roman özelliği taşıyan eser ise Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ıdır. Atılgan bu romanında adı tek bir harften oluşan C. adlı bir adamı ve onun “ideal sevgili” arayışını konu edinir. Sokaktaki Adam’ın başkahramanı Hasan’ın aksine bu romandaki başkahraman C. ne istediğini bilen ve onun peşine düşen bir karakterdir. Romanda C.’nin bu arayış öyküsü kış, ilkyaz, yaz ve güz olmak üzere dört mevsimde yani bir yılda geçer. Babasından kalma bir mirasla “bohem” bir hayat sürdüren C. günlerini çalışmadan, kafasının estiği gibi geçiren bir adamdır. Sanata, özellikle resme ve edebiyata bir ilgisi olan C. hayatını kazanmak için bir işte çalışmaz, babasının geride bıraktığı mal varlığı ile hayatını sürdürür. Çevresinde de sanatla meşgul olan arkadaşları vardır ancak onlara karşı da mesafelidir. C.’nin tek bir amacı vardır, o da hayalindeki kadını bulabilmektir.
Ressam sevgilisi Ayşe’den yeni ayrılmış olan C. bir gün sokakta farklı yönlere dağılan iki kadın görür ve birinin peşine takılır. Mavi gözlü, güzel bir kız olan Güler de onu fark eder. Bu takip bir gün C.’nin Güler’e açılmasıyla son bulur. Böylece C. ve Güler arasında bir ilişki başlar. Günlerini birlikte geçirirler, birbirlerine bağlanırlar. Güler, C. ile olan ilişkisini arkadaşı B.’ye mektuplar yazarak anlatır. Bir gün Güler, C.’ye hayalindeki evden ve iki çocuklu aile hayatını arzuladığından söz eder. Onun bu sözleri C.’yi Güler’den uzaklaştırır. Güler bu ifadeleriyle C.’ye göre herkesleşmiştir. C. bu hayali oldukça sıradan bulur. Bu görüş farklılığı ilişkilerine son verir.
C. yazı geçirmek için yazlık bir bölgeye gittiğinde burada eski aşkı Ayşe ile karşılaşır. C. ve Ayşe tekrardan yakınlaşarak günlerini deniz kenarında veya C.’nin kiraladığı evde geçirirler. Kaldıkları yerde konaklayan diğer aileler bir araya gelip ev sahibinin verdiği yemekleri birlikte yerler. C. burada aykırı tavırları ile dikkat çeker. Ayrıca ikisinin evli olmadan aynı evde kalmaları yadırganır. Böylece ikisi ortamdan uzaklaşmak zorunda kalırlar. Ayşe, C.’nin bu farklı yapısının farkındadır, bu durumdan günlüklerinde sıkça söz eder. İkisinin arası da tıpkı C. ile Güler’de olduğu gibi açılmaya başlamıştır. Ayşe ondaki bu değişikliğin nedenini sorunca C. çocukluğuna inerek Ayşe’ye kendisiyle ilgili gerçekleri anlatır.
C.’nin annesi o daha bebekken ölmüştür ve ona Zehra adlı teyzesi bakmıştır. C. şefkati teyzesi Zehra’nın kollarında tatmıştır. Hayatta olan diğer ebeveyni babası ise C.’yi çocukluğundan beri ürkütmektedir. Üstelik bir gün C. babası ile teyzesini birlikte olurlarken basmıştır. Ayrıca babası evdeki hizmetlileri de sıkıştırıp taciz etmektedir. Bu hadiseden sonra C. babasından iyice tiksinmiş, nefret etmiş, onun gibi olmamak için ant içmiştir. C.’nin kadın bacaklarından korkması ve bu korkuya bağlı bir “kulak kaşıma” tiki geliştirmesi de bu olaya dayanır. C. tüm bunları Ayşe’ye açık sözlülükle açıklar. Ancak yine de bu ilişki de son bulacaktır.
Romanın sonlarına doğru C. bir sinema önünde müşteri arayan bir sokak kadınını ciddi bir para karşılığında evine çağırır. Kadından ona anne figüründeki teyzesi gibi davranmasını ister. Dış görünüş itibariyle teyzesine çok benzettiği bu kadında bir rahatlama arar.
Roman çocukluğunda yaşadığı olumsuz olaylardan sonra “Oidipus” kompleksine kapılıp babasına düşman olan, ona benzememek için direnirken cinsellik üzerine takıntılar geliştiren ve cinsel anlamda başarısız olan, günlerini hiçbir şey yapmadan “aylaklık” ederek geçiren, hayata dair tek bir amacı olan, bu amaç da çocukluk travmasına dayanan şefkatli bir kadın arama olan C.’nin hikâyesini anlatır. C. toplumdan uzaklaşmış, uyumsuz, aşk hayatında bile umduğunu bulup başarıyı yakalayamamış, hayata tutunamamış, zayıf karakterli bir adamdır. Onun böyle bir kişilik kazanmasında etkili olan olaylar bilinç akışı ve geçmişe dönme teknikleri ile anlatılmıştır. Karakterin aykırı, uyumsuz, yabancılaşmış yapısı iç monologlar ile yansıtılmaya çalışılmıştır. Babasından intikamını onun parasıyla rahat bir yaşan sürerek alan C. yalnızca tüketen bir yapıdadır. Onun bu hâli, sarsılmış psikolojisi iç çözümlemelerle ortaya konulmuştur. Babasından yediği darbeler ile onu takıntı hâline getiren C.’nin kadın bacaklarından korkması, ne zaman kadın bacağı düşünse kulağının kaşınması psikolojik temelleriyle ifade edilmiştir. C.’nin iç dünyası, onun bu bozuk ruh hâli, modernist romanın da esas konusudur.
Modernist romanlarda farklı anlatım teknikleri ile anlatı zenginleştirilir. Sokaktaki Adam’daki Ayhan’ın devamı niteliğinde olan Ayşe ve Güler’in anlatıcı olduğu kısımlarda yazar günlük ve mektup alıntılarına yer verir. C.’ye âşık olan Güler, gönül macerasını ve hislerini arkadaşı B.’ye yazdığı mektuplarda anlatır. Ayşe ise C. ile yaşadıklarını, onunla sahilde oturup resim yaptığı günleri, aşkına dair umutsuzluklarını ve korkularını günlüğüne yazar.
Roman kurgusundaki, olay örgüsündeki, zaman ve anlatım unsurlarındaki bu yönleriyle modernist roman çizgisindedir. Topluma yabancı, aykırı, psikolojik bunalımları olan, kendini yalnızlığa mahkûm etmiş olan C.’nin hayallerindeki sevgiliyi arayışını ele alan roman bilinç akışı, iç monolog, geriye dönüş gibi tekniklere yer vermesi ve bireydeki psikolojik başkalaşmayı ele alması yönünden modernist roman anlayışına uygun yazılmıştır.
Aslı Ünlü