Mektup-romanların günlük hayatın akışına en yakın tür olması bu romanları en gerçekçi roman türlerinden biri yapmaktadır. Roman yazarı bir ya da birden fazla kişinin mektuplarını belirli bir sıraya göre derleyerek o mektuplardan bir kurgu ortaya koyar. Mektup-roman tekniğiyle yazılmış romanlarda mektuplar kişilerin karakteristik özelliklerini, üsluplarını, duygu ve düşüncelerini, hayata bakış açılarını yansıtmaktadır. Mektup-romanlar, asıl kahramanın yazdığı mektuplarla ya da yazarın derlediği mektupları üzerinde birtakım değişiklikler yaparak yayınlamasıyla oluşmaktadır. Buna ek olarak bir de farklı kişiler tarafından yazılan mektuplar vardır.
Mektup-romanlarda yazar yalnızca bir yazar değildir. Yazar kimliğinin ötesinde bir yayıncı olarak okur karşısına çıkmaktadır çünkü mektuplar roman karakterleri tarafından yazıldığı için, roman yazarı onları yayınlayan kişi olarak görünmektedir. Okuyucu mektup-romanları okurken yazarın varlığını hissetmez. Mektup-romanların karakterleri diğer roman karakterlerine göre daha ön plandadır. Öyle ki, yazarın önüne geçebilecek kadar. Mektup-roman yazarı romanında yer verdiği mektupları okurların dikkatini çekmesi açısından düzenler ve daha merak uyandırıcı bir hale gelebilmeleri için çaba gösterir.
Mektup-roman farklı kişilerin birbirine gönderdiği mektupları içerebilir. Böylelikle mektuplarda hâkim olan olaylara ve konulara başka pencerelerden bakılması mümkün olur. Emel Kefeli, Anlatım Tekniği Olarak Mektup adlı makalesinde mektup-roman türünü ilgi çekici bir tür olarak nitelemiştir çünkü mektup-roman şekli itibariyle dikkat çeken gizemli ama bir o kadar da açık bir türdür. Gizemlidir çünkü romanın kurgusu kişi ya da kişilerin yazdığı mektuplarda saklıdır, açıktır çünkü okuyucu her şeyi kahramanlarla beraber öğrenir. Bu yönüyle mektup-romanlar tiyatroya benzemektedir. Tiyatroda da seyirci, oyunu sahnedeki oyuncularla beraber takip eder, izler, öğrenir. Bu mektup-romanda da bu şekildedir. Kefeli makalesinde, “Kahramanlar hayatlarını hem yaşar hem de dile getirirler. Okuyucu olayın geçtiği devri yaşar.” demektedir. Yazar ile kahramanın en yakın ilişki kurduğu roman tekniğidir mektup-roman. Yazar ile kahramanın kurduğu bu ilişki ve birleşim, romanı gerçekçi bir havaya sokar. Yaşanan olay kahramanın kaleminden ve onun penceresinden, hiçbir farklı düşünceye yer vermeksizin aktarılır. Okuyucu da yaşananları yaşayanın kaleminden okur. Mektup-romanlar kahramanların hislerini ve iç dünyalarını yansıtması nedeniyle psikolojik roman olarak da ele alınabilir.
Mektup-roman tekniğinin Fransız trajedisinin devamı olduğuna yönelik bir görüş vardır. Emel Kefeli de bu görüşün dikkate değer olduğunun altını çizmektedir çünkü Racine’nin trajedilerine bakıldığında da bir hareketin ya da olayın olmadığını görmek mümkündür. Bu trajedilerde hisler konuşmakta, hislerin tahlili yapılmaktadır. Bu hislerin ve iç monologların tirad ile yansıtılması, mektup-romanda mektuplarla yapılmaktadır. İnsanlar mektuplara içini döker. Mektuplarda hissettiklerini anlatır. Bunlar Fransız trajedilerindeki iç monologların kağıda aktarımıdır. Kefeli’ye göre, “Mektup ruhun tasviridir.”
Mektup geçmişte kalan bir olayın kişide bıraktığı izlerin bugünden açık bir şekilde okunabilmesini sağlamaktadır. Kişi yaşadığı bir olay, acı ya da mutluluk üzerine kaleme aldığı mektubunda hislerini dile getirir. Aradan yıllar geçtikten sonra o mektuplar kahramanın yaşadığı şeyin izidir. Kişinin geçmişiyle bugünü arasındaki konumu, fikirleri ve hisleri mektuplarıyla açık bir şekilde ortaya konabilir. Mektup-romanlar bu yönüyle de oldukça gerçekçidir.
Emel Kefeli romancıyı, romanın efendisi olarak nitelemektedir. Romancı ışığı kahramanlarına tutar ve o ışığın gün yüzüne çıkardıklarıyla okuru baş başa bırakır. O kahramanların mektuplarıyla romanını inşa eder, onlarla istediği gibi oynar. Kimi zaman olduğu gibi verir, kimi zaman düzenleyip o şekilde sunuverir. Kefeli’nin deyimiyle, “Kurgusal olmayanın kurgusunu yapar.”
Mektup-romanlar tek sesli ve çok sesli olarak okuyucu karşısına çıkar. Tek sesli mektuplar karşılıksızdır. Gönderilmemiş, yapayalnız mektuplardır. Bu mektuplarda yazan kişinin duyguları ağırlıklı olarak ön plandadır. Mektubu kaleme alan kişinin acısı, isyanı, aşkı ya da arayışı kağıtlarda birbirine sarılmış sözcüklerin yanıtsız kalan çığlıklarını oluşturur. Çok sesli mektup-romanlarda ise duyguların çeşitlendiği görülmektedir. Farklı kişiler, farklı üsluplar bu tür romanlarda yer almaktadır. Bu tür romanlar yazarın farklı kişileri ele alması nedeniyle gelişiminin de önünü açmaktadır. Romanda mektup yazan kişilerin sayısı arttıkça kurgu genişler, zenginleşir ve okuyucuya bir karmaşa haline gelen olayları takip etmesi kalır. Okur çok sesli romanlarda hayata farklı pencerelerden bakabilme imkanı bulur. Halide Edip Adıvar’ın Handan adlı romanı hem tek sesli hem de çok sesli roman tekniğini bir arada kullanarak önemli bir örnek teşkil etmiştir.
Mektuplar üç şekilde okunabilir. Bunlardan ilki kapalı okumadır. Kapalı okumada mektup içerdiği mesaj bağlamında değerlendirilir. İkincisi dış dünyada gerçekleşmektedir. Bu okuma şekli mektubun, mektuplaşılan tarihten farklı bir tarihte okunmasıdır. Üçüncü okuma şeklinde de ahlaki ve felsefi düşünceler ağır basmaktadır. Farklı hayatların ve farklı insanların ilişkilerinin incelendiği bir okumadır.
Mektup-roman hem Batı edebiyatında hem de Türk edebiyatında sıklıkla tercih edilen bir anlatım tekniğidir. Mektuplar itirafta bulunmak, büyük değişimleri mektuplamak ya da bir haberi duyurmak adına kaleme alınabilir. Bunların yanında karakterlerin iç dünyasına ışık tutabilir, hatta karakterlerin yaşadığı dünyanın şartlarını da ortaya koyabilir. Yani hem kişiler için bir vasıta hem de içeriğine göre tarihi bir kaynaktır. Tüm bu yönleriyle mektup-roman ilgi çekici bir teknik olarak önem arz etmektedir.
Canan Nesil