İkilemlere, zıtlıklara gebe… Herkesin ayrı saptığı, bazen sapmadığı… Ulaşılması arzulanan bir yer için çekilen çileler topluluğu mu, yoksa ulaşımı engellemek için yıkılan köprüler, delinen karalar mı? Dağları, tepeleri düşman görüp bir an önce aşılması arzulanan ve ulaşıldığında, basılan toprağa kucak açılan bir zaman parçası. Bazen de ses geçirmez, yumruk işlemez siyah bir duvar. İçsel bağlantılarla örülen, mide bulantılarıyla boyanan… İçindeki çığlığa, çığlıkla karşılık vermek de mubah sessizliğe dayanamamak da. Ne coşuyorsa içinde, nasıl övülüp ne kadar yeriliyorsan ya da yargılanıyorsan kendi kendine, ona göre hesaplanan ve biçilen bir kaftan. Hangi duygu işgal altındaysa, o kadar sert ya da yumuşak bir toprak. Hayatın hep bu çok yüzlülüğü…
İrem Özdemir
Oysa kaç uçurum vardı aramızda kimbilir? Kaç aşılmaz dağ, kaç ölüm.. Ve ben hasretinden kaç ömür tükettim, bir bilsen… Baktığım her yerdeydin, aldığım her nefeste. Sen dokunamayacağım kadar uzak, unutamayacağım kadar yakındın bana.
Hatice Işıktaş