İçimde penceresiz, bembeyaz sağlam duvarları olan bir oda buldum. İçine ne var ne yoksa koymuşum. Kapısını kapatmışım sıkı sıkı kilitlemişim. Yetmemiş önüne ağaç bir masa çekip üzerine kitaplar yığmışım. Okuduğum her sayfayla kendi duygularımı bastırmışım. Her sayfayla hayallerimin mutlu sona ulaşmasını izlemişim. Hissettikçe okumuşum, okudukça unutmuşum kendi içimi, kitaplarımı raflara, odanın etrafına dizmişim, duygularımı gizlemişim. Gün geçtikçe unutmuşum kapıyı, odayı, koridoru. Tuğlaları da unutmuşum, kitapları da, evimin içinde dolaşan kanı da mürekkebi de. Bir el var masanın üstünde bir şeyler yazıyor. Bir el var göğsümün içinde her an kalbimi sıkıyor. Kağıdım da karalanıyor, kalbim de atıyor.
İki pencereden bakıyorum hayata, sol elim kırmızı sağ elim siyah. Bazen karıştırıyorum. Kalbime mürekkep, kağıda kan bulaştırıyorum. Kendime ancak böyle sarılabiliyorum.
Dengeler değişiyor bazen. Birkaç kitap düşüyor rafından. Hemen kitaplara sarılıyorum. Yerini dolduruyorum boş raflarımın. Çünkü bana bir hikâye anlattılar, kapının arkasındaki karanlıkta bekleyenler hakkında. Sakın dediler, kapıyı sakın açma. Çok korktum ben de, onlar ne derse onu yaptım. Bu da okuduğum başka bir kitaptı, başkarakterini kendim sandığım. İçimde yarattığım bir başka bendi, bana zincirler vuran. Kelimelerle mühürledi kalbimi, çekti perdemi, kitledi kapımı. Beni yalnız bıraktı. Beni kendi sayfalarına muhtaç bıraktı.
Gerçekliği, gerçek olmayandan öğrenmeye zorluyor; bu ev, bu odalar beni. Hayat bana, hayatın da yalan olduğunu yalanlarla öğretiyor, uçamayacağımı söylüyor. Ama ben biliyorum, bir gün uçacağım. Bir gün açacağım tüm kapıları sonuna kadar, içeri dolanlar sığmayacak içime, onları da bırakacağım bedenimle.
Uçacağım, yıldızlara konacağım.
Merve Basut