Kaç öykü yazdım? Kaç öykü okudum? Kaç öykü var? Bir insanın kafasının için de. Bir insan kaç öykü yaşar? Bir insan ömrüne kaç öykü sığar? Kaç öykü… Kaç öykü…
Ne vakit Sait Faik’in bir öyküsünü okusam bu sorular kafama üşüşür dururlar. Çıkar giderler bir zaman sonra ama arkalarında izler bırakırlar. Yoruldum. Yorgunluğumu bu kalan izlerin birikmesinden sorumlu tuttum. Çok yanılmışım anladım. Gerçek gözlerimin önünde duruyor da görmek maharet gerektiriyor, kabul etmek olgunluk.
Oysa ben henüz çok gencim. Öyle olmalıydım en azından. Nüfus kâğıdımda yazan rakamlardan çıkan sonuç onu gösteriyor. Tükenmişlik oturmuş ruhumun ilkyaz ağacına “inmem ha inmem” diyor.
Kendimi takdim etmeyi unuttum. Unuttuğum düşlerim ve yitirdiğim umutlarımla beraber. Oysa dünyanın dönüş hızına karşılık çok yavaş yaşıyoruz bu yaşamı. Tamamlanmayan düşler ve oluşamamış düşünceler kadar eskiyiz yaşamda. Kaç öykü var içimizde, yaşattığımız? Kaçını kaçırdık?
Onlarca, yüzlerce, binlerce öykü geçiyor her gün evinin bulunduğu yolun ayrımında. Ve sen onları düşünemeyecek kadar kendinle ilgilenen ve yorgun birisin.
Dün biri bana böyle deseydi çokça sinirlenir kesinkes tartışırdım onunla. Bugün ise sadece yazmakla yetinen biri oldum. Ama Sait Faik’in “Dünyada hiçbir şeyden bahsetmeden yazı yazmak muhakkak kötüdür.” sözünde bahsettiği o yazmadan korkarak.
Bacaklarımı sallıyorum. Çünkü stresliyim. Düşünüyorum. Ne yazsam diye. İlk serüvenimi yazsam olabilir mi, bir öykü?
Düşünüyorum. Parmaklarım tuşların üstünde hazır bekliyor. Düşünüyorum. Parmaklarım bekliyor. Düşünüyorum. Parmaklarım. Düşünemiyorum. Parmaklarım yorgun düşüyor. Ben hiç serüven yaşamamışım.
Üzüntü çoğalıyor yüreğimde. “Neden?” sorusunu soramıyorum. Ama bir serüven yaşamak istiyorum. Düşüncelerim kandırıyor beni. Yaşamadıysan yaşat kafanın içinde. Yaz. Parmaklarım onaylıyor. Ben yaşamadan yaşamayı yazıyorum. İlk serüveni yazıyorum. Serüven romanları yazmak için tek tek öyküye dönüşüyorum.
Yazmak Yetenek İster, dediklerinde gülmüştüm. Halen güldüğümde oluyor fakat işte bir kuşkuyu yerleşmiş buluyorum düşüncelerimin bir dalına. Kendimi sorguluyorum. Yetenekli miyim? Beceriksiz veya yapabilir miyim? Çok düşünüp az yazar oluyorum sonra. Her an bir duraksama yaşar oluyorum. Oysa kesin katı surette inansam yazabileceğime yazabileceğimi biliyorum. Bu konuyu düşünmemezlik ederek de yazabilirim sonuna kadar. Sorun değil yazmak; yazmaya inanmak, yazdığını kabul etmek. Bunun için erken emeklilik istedim düşüncelerimden. Şöyle ağız tadıyla bir Kendimce, Kurguda Seksek, Düşlerden Düşmek kadar başarabilmek çok mu geliyor parmaklarıma da düşlerime de?
Yazmanın da benim için bir düş olduğu gerçeğini bir kenara koymalıyım. Yazmayı öncelediğim öykülerim, romanlarım gibi.
Eyüp Saka