Bir ilkbahar gününde, güneş tepeye ulaşmak üzereydi. Koca çınarın yanındaki bankta oturup kışın yorgunluğunu atarken, iliklerime kadar işleyen sıcaklığın keyfini sürüyordum. Bir taraftan masmavi gökyüzünü nakış nakış işleyen bulutları seyrediyor, bir taraftan da baharın getirdiği sevinçle dilime takılan, tamamını hatırlayamadığım bir şarkıyı mırıldanıyordum.
Bu keyifli hâlimle etrafı incelerken sol tarafımdan, üzerindeki eşofman ve ayağındaki spor ayakkabıdan yürüyüş yapmaya çıktığı belli olan, kırklı yaşlarda, gözlerinin çevresi ve dudaklarının uç kısmı kırışmış, topuz yaptığı saçlarının dip boyası gelmiş, ufak tefek ama bir hayli dinç bir kadın, sevgi akan gözleri ve olanca gülümsemesiyle bana bakıp:
—Artık gidelim mi canım, dedi. Sadece annemin gözlerinde gördüğüm bu sevgi dolu bakışların sahibi hanımefendiye:
—Bana mı seslendiniz abla, dedim.
O gökyüzü kadar berrak gözleri bulutlar kapladı, yağmur yağdı yağacak sanki.
Özlem Polat