Tabure Üstünde Unutulmuş Kedi | 10.Bölüm

Ekim 2017 – İstanbul

Eylül konserinin üzerinden bir ay geçti. Konserin sarsıntıları veya Erdem’in sarsıntıları bir türlü geçmek bilmedi.

Kızlar Tuna’nın evindeki koltuklara kuruldu. Ellerinde telefonla dedikodu saatinin dibine vurdular. Mesele hâlâ aynıydı. Erdem’in yakışıklı oluşu, Tuna’nın Erdem’den etkilenmesi. Kızlar başladı konuşmaya. Erdem şöyle yakışıklı, böyle yakışıklı diye.

Tuna: Kızlar bir aydır aynı konu ama kusacağım şimdi artık. Ayrıca abartılacak bir şey yok. Fena değil.

Buse: Eh fena değil mi, adam ateş ediyor Tuna, farkında değil misin?

Tuna: Yani karizmatik bir çocuk ama bize ne ya elin adamından alt tarafı bir konserdi. Geçti gitti işte.

Ceren: Aman ruhsuz seni ya. Sen ne anlarsın… Oğuz gibi bir insan azmanından sonra tabii sen de haklısın. Kızım düşünsene bu adamla aynı sahnede çaldın hiç mi etkilenmedin? Ayrıca duyduğum kadarıyla çok romantik. Ben yerinde olsam notaları falan şaşırırdım zaten sahnede.

Buse: Allah dağına göre kar veriyor işte demek ki. İyi ki sen değilsin.

Ceren: Aman çok bilmiş… Sahnede gözlerini kapatmayı unutma, maazallah Tuna.


Tuna uzun zamandır hissettiği, içinde tuttuğu bir hissi söylemek üzereydi. Kendisini daha fazla tutamadı. “Ben bu kadar heyecan duyduğum çok az an hatırladım hayatım boyunca bu da onlardan biriydi.” dedi kendi kendine. “Erdem beni aradığında bir şey yoktu. Sıradan her zaman yaptığım şeyi yapacaktım. Ama Erdem’in sesini ilk kez o akşam konser alanına doğru giderken telefonda duydum. O kalabalığın içinde bile etkileyici bir sesi vardı. Ve sahnede onunla çalarken bana güven verdi…”

Kızlar bir hayale dalar gibi Tuna’nın sözlerinin içine doğru daldılar. Gözleri hülyalı hülyalı daldılar.

Buse: Ay ne güzel anlattın sen…

Ceren: Aferin sen bir aydır bunu içinde mi tuttun?

Kızlar bu doru yağmurunun telaşının içindeyken Tuna’ya gelen bir mesaj her şeyi durdurdu. Erdem Tuna’ya mesaj atmıştı. Zaten bir ay boyunca aralıksız bir şekilde bir sürü şeyden konuşuyorlardı. Müzik, sanat, edebiyat, ankara, okullar, İstanbul, müzik piyasası ve akla gelecek daha bir sürü şeyden…

Akşam sahne alacakları mekâna Tuna’yı ve kızları davet ediyordu. Tuna ikiletmeden kabul etti.

Akşam İstanbul’un en lüks canlı müzik yapan barlarından birinde çalıyordu Erdem ve arkadaşları. Erdem sahnedeydi. Tuna’nın geldiğini görünce keyfi yerine geldi. Daha keyifle söyledi şarkılarını, harika bir gece oluyordu. Herkes çok eğlendi. Ekip verdikleri her arada soluğu kızların olduğu masada alıyordu. Erdem fırsat bulduğu her anı Tuna ile vakit geçirmek için kullanıyordu. Akif ve ekip uzun süredir konuşup tartıştıkları bir durumu Erdem’e söylemiş Erdem de kabul etmişti. Tuna’yı grupta istiyorlardı. Kısa süren bas gitarist maceraları ile artık grupta yorulmuştu ve bir şeylerin artık tamamen resmiyet kazanması için uğraşıyordu. Gruptaki kişinin sadık ve uzun süreli kalmalarını istiyorlardı. O eylül konserlerinden sonra yine Tuna birkaç kez daha sahne aldı grupla.

Tuna ilk konserden beri grup işine sıcak bakmıyordu. Kendisi caz müzikle uğraşıyordu ama Erdem’lerin grubu Rock müzik yapan bir gruptu. Ve piyasada popüler olan şarkıları söylüyordu daha çok. Erdem kendisini ikna etmek için büyük bir çabaya girmişti. Ama Tuna bir türlü kabul etmiyordu. Bu konuda en büyük yardımcısı Ceren’di. Zaten ilk eylül konseri de Ceren’in ısrarı ile olmuştu. Ceren Tuna’nın uzun süredir para kazanamadığını biliyordu. Arkadaşlarından da para isteyen veya başka bir şekilde idare eden biri değildi. O yüzden Tuna’ya sessiz bir şekilde iş ayarlamıştı. Bunu bilen tek kişi de Erdem’di. Erdem’e Tuna’nın fotoğrafını göstermiş ve müziği hakkında bilgi vermişti. Anında kabul etmişti Erdem. Erdem’in bir anda kabul etmesi Ceren’e garip gelmiş olsa da üzerinde durmamıştı.

Erdem sahne arasında Tuna’ya grupla çalması için teklifte bulundu. Tuna uzun süredir aklından geçiriyordu ama henüz net bir karar verememişti. Erdem ve Tuna bir araya geldiğinde elektrik o kadar yükseliyordu ki herkes bunun farkındaydı. Uzaydan bakan herhangi birisi bile bu iki insanın birbirlerine olan aşkını görüp anlar, fark ederdi. Erdem etkileyici anın ardından sahneye devam etmek için masadan müsaade alıp sahneye geçti.

İki sahne arası sohbet keyfine gölge düşmesi gibi kapı açıldı ve içeri Merve girdi. Masadaki kızlar hariç herkes Merve’yi kırk yıllık dost gibi karşıladı. Erdem’in arkası masaya dönüktü o yüzden olan biteni ancak Akif’in anlatması ile daha sonrasında anladı.

Merve, masadaki kızlara elini uzattı. “Merhaba , Merve ben. Erdem’in eşiyim.”

Tuna ve kızlar başta olmak üzere masadaki herkes buz gibi kesildi. Herkes her şeyi biliyor da kimse bir şeyi söze dökemiyor gibiydi.

Tuna masadaki gergin havayı dağıtmak ve kendisini küçük düşürmemek için, “Merhaba Tuna ben de.” dedi. “Çok memnun oldum. Grubun yeni bas gitaristiyim.”

Masada herkes sırayla birbirlerine baktı. Bakışmalar sürerken, iki kadın arasındaki sessiz savaş çoktan başladı. Az önce Tuna aslında bir aydır yalvar yakar Erdem’in teklifini laf arasında kabul etmişti. Ve bunu herkes Merve’nin bulunduğu bir anla öğrendi. Kısa süreli bir gergin anı dağıtmak adına Anıl meseleyi halletmek için ortaya atıldı. Zira Merve grubun menajeriydi. O yüzden haberi olmaması gibi bir durum olamazdı. Şimdi ise bilmediği bir durumun içine düşmüş gibiydi. Akif hemen Merve ile başladı konuşmaya. Ekip yavaş yavaş sahneye geçerken Tuna kafasını kaldırdı Erdem’ e baktı. Erdem’in güler yüzlü haline tam aksi olarak, kırgın ve hayal kırıklığı dolu bakışlarla baktı. Erdem neden böyle baktığını kafasını yana doğru çevirip Okan’ın yanında Merve’yi görünce anladı. Fakat sahneden inemedi. Konser kaldığı yerden devam edecekti. Tuna kızlara ve ekibe sabah erkenden dersi olduğunu ve gitmesi gerektiğini söyleyip mekandan ayrıldı.

Herkes şaşkındı. Kimse kendisini belli etmeyen bir şaşkınlık yaşıyordu. Ya da en azından belli etmediklerini düşündükleri bir şaşkınlık içindeydiler. Kızlar Tuna’nın hemen ardından başka bir bahane uydurarak çıktılar. O gece orada ne olduysa, ne hissedildiyse kaldı gibiydi. Sanki bir daha daha fazlası daha devamı olmayacak gibiydi…

Yarım kalmışlık hissi, eksik hissetmek… İşte Tuna’nın uzun İstanbul yollarını aşarken hissettiği tek şey buydu. Yağmurlu bir İstanbul akşamıydı. Ekim ayının en güzel yağmuruydu belki de. Tuna yağmurun da etkisi ile hırsını, kızgınlığını yanına alıp kendini vurdu yollara. Kısa sürede gözden kayboldu. Kızlar onu gece eve gelene kadar arayıp durdular. Erdem neden erken gittiğini bal gibi anlamış ama söze dökülen, bilinen herhangi bir şey olmadığı için kondurmuyordu.

Buse ve Ceren‘in anahtarı yoktu. Nesrin ablada beklediler. Tabii Nesrin’de beklerken durumu anlatmamak olmazdı. Ya da Nesrin durumu anlatmadan onları sağ bırakmaz, çenesi ile yer bitirirdi. Gece yarısını biraz geçtikten sonra Tuna eve döndü. Anahtarın sesi ile Nesrin’in dairesinin kapısı açıldı. Tuna’nın ağlamaktan kızarmış gözleri yağmurdan mahvolmuş saçları ve kıyafetleri, durumun ciddiyetini belirliyordu. Nesrin’in kapısının önünde, Buse ve ceren üçlü bir biçimde Tuna’ya bakıyordu. Sessiz bir şekilde bu dört çift gözün anlaşması Tuna’nın direk Nesrin’in dairesine geçmesi ile son buldu.

Kızlar Tuna gelmeden anlaşmış konuşmuştu. Kimse Tuna’yı sık boğaz etmeyecek, anlatmak isterse anlatacaktı. O kadardı. Hiçbir şey olmamış gibi yalnızca yağmurda ıslanmış gibi Nesrin ona temiz kuru giyecekler verdi. Nefis bir sıcak şarap yapmışlardı Tuna’ya da getirdiler. Oturup bir güzel içip dertleştiler. Açılmayan tek konu akşamki konuydu. Onun dışında aşklar arkadaşlıklar, konuşulmayan herhangi bir konu kalmadı. Nesrin ablanın Ahmet abi hakkındaki teorileri, Buse’nin dans kursundan hoşlandığı Alp’in sevgilisi olup olmadığını anlamaya çalışma çabaları, Ceren’in serseri serbest tavrının hayatına yansımaları, her şey konuşuldu.

Kızlar susmuşken, Tuna bir anda içinde tutamayıp konuşmaya başladı.  “Ne hissettim biliyor musunuz? Böyle sevdiğim bir şeye kavuşmuşum da aslında meğer o başka birininmiş hissi var içimde. Bu akşam o kızla tanışınca onu hissettim. Ortada bir şey yok evet. Kimsenin hayatı beni ilgilendirmez. Ama çok farklı hissediyordum uzun zamandır. Ve bu akşam, al sana Tuna bu kadar farklı hissetmene gerek yok. Hayat öyle değil. Herkesin, bilmediğin, tasarlamadığın bir hayatı var. Haddini bil demek oldu.”

Kızlar Tuna’nın bu geceden bu denli etkilendiklerini tahmin etmemişlerdi. Evet var olan bir kırgınlık ve şaşkınlık söz konusuydu. Ama bu kadar derin bir anı olacağını hiç düşünmediler. İlk konuşmaya başlayan Ceren’di. Hani tüm defterlerin açıldığı anlar olur ya, öyle bir andı.

Ceren: Tuna kuşum, sen âşık mı oldun?

Buse: Erdem’e mi âşık oldun sen benim güzel kuzum?

Nesrin: Kız bana bak şu eşikten sonraki hayatında yine birisi seni üzsün var ya mahvederim onu bak. Dünyayı başına yıkarım.

Nesrin’in bu çıkışından sonra Tuna’nın keyfi yerine geldi.

Tuna: Ya Nesrin abla ya. Bir şeyim yok aslında. Kafam da yine anlam yüklemesi yapmışım her zaman ki gibi. Önemli değil geçer yani… Uyusak mı?

Tuna kaçtığı karanlığında kimseye ses etmeden yaşardı orada. Tuna’nın bu hallerine kızlar ve Nesrin alışıktı artık.

Tuna’nın evine geçtiler. Kimse tek kelime etmeden herkes kendilerine ayrılan artık ezbere kaldıkları yerlere geçti.

Hilâl Altuğ

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.