Gece yarısı çıkar işinden Türkân
Bakışlarında bir korkak ceylan
Küçük ayakları kaçsa da bozuk asfalt çukurundan
Kurtulamaz pis bakışların karanlık kuyusundan
Çakallar kuytulardan uzatmış başlarını, ürüyor
Ceylan bir an önce varmak için evine hızlı hızlı yürüyor
İşte korktuğu başına geldi
Ardından gelen tok ayak sesleri yüreğini deldi
Çıkardı evin anahtarını sanki bir kılıç gibi
Sansınlar ki yakındır evi
Telefona sarıldı nasırlı parmakları
Kıpırdandı çatlamış dudakları
“Yok, yok ben geldim mahalleye, sen çıkma baba soğuk dışarısı.”
Yutmadı bu oltayı ardından gelen
Hâlâ geliyor, daha da hızlanmalı hemen
“ Türkân! Dursana be kızım!”
“Adımı biliyor, bu ses… Ustabaşı Kâzım.”
İhtiyarın kesilmiş nefesi
“Yalnız gitmeyesin diye… Oy! Bu saatte çoktur serseri.”
Sanki boynunda bıçak dayalı İsmail’in koçu gördüğü an…
Öyle bir ferahlamayla oh çekti Türkân.
Havada ucuz kömürün genzi yakan kokusu
Yavaşladı adımlar, geçti ölüm korkusu
Yaklaşınca mahalleye:
“Sağ ol abi gelme sen daha ileriye.
Bir gören olursa çıkarırlar adımı
Bilirsin ki izlenir bir kadının her adımı.”
Kâzım arkada öylece kalakaldı
Derin düşüncelere daldı
“Şükürler olsun Yarabbi
İyi ki kadın yaratmadın beni”
Türkân da seslendi Rabbine
“Şükür ki bu gün de ölmedim” diye.
FATMA KURT