Düşündükçe üzülüyorum, üzüldükçe düşünüyorum. Ben de girdim o kısır döngüye Rasim abi. Çıkmak kolay değilmiş, şimdi anlıyorum. Şu ana kadar izlemiş olduğum tüm filmlerin ve dizilerin geride kaldığını, bundan sonra bir yenisinin gelmeyeceğini yeni yeni idrak edebiliyorum. Günler önce bir bölümde son kez olduğunu bilmeden izlemişim seni. Ondan sonra da “Ne zaman dönecek?” sorusuyla izledim diğer bölümleri. Bugünse mutlak son.
Seninle tanışıklığımız çok eskiye dayanıyor, ta Gora yıllarına. İkiye ayrılmış karpuzun başına oturup dünya yansa umurunda değilmişçesine iştahla yediğin sahne geliyor aklıma. Kabadayı’daki unutulmaz repliğin sıklıkla konuk oluyor kahkahalarıma. Pardon ise başlı başına bir performans ama Ferhan abiden neden hapse düştüğünüzü öğrenmeye çalıştığın sahnelerdeki oyunculuğun her izlediğimde bir başka etkiler beni. “Niye geliyorsun, niye görüyorsun, görüp n’apıcan?” bağrışın, sonra evde tek başıma izlediğim ilk dizi olan Geniş Aile’de krizle karışık “Faydasız!” yakarışın ve sonra da başlarda yine tek başıma izlediğim, zamanla da tüm aileye sevdirdiğim Seksenler… Düşündüm de hangi repliğini saysam diğeri alınır ama yasaklı kitap ayıklama sahnen bir başka. Sana bütün Kemalleri attıran zihniyeti utandırıyordun orada.
Bu dünyadan bir Rasim Öztekin geçti. Ne mutlu bana ki, senin kıymetini yaşarken bilebildim Rasim abi. Çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın en güzel günlerinde senden izler var. Seni tanımak ayrıcalıktı. Sayende bu dünyada bir ayrıcalığa sahip oldum. Duyuyorum yine, “Hakkın bu kadar, devam et.” diyorsun. Sigaramız diye genel bir durum yok ama olsaydı bu defa dinlenmezdin, pata küte içilirdi o sigara arkandan. Çıkardığın tüm icatlar ve hayatıma kattığın renk için minnettarım. Hoşça kal Rasim abi.
Agâh Ensar Can
