Yine uykusunu alamadı ve yorgun bir şekilde uyandı. Ne zaman düşünerek yatsa böyle oluyordu, neredeyse Allah’ın her günü aynı şeyi yapardı. Aklında bulunan tek bir düşüncenin bin bir çeşit senaryosunu kurardı. Yavaşça doğruldu. Kafası gördüğü rüyaların etkisiyle allak bullaktı. Zaten belli belirsiz hatırlardı çoğu zaman rüyalarını.
Ayağa kalktı. Gidip elini yüzünü yıkadıktan sonra bilgisayarını açtı. Her zamanki gibi kaldığı yerden iş arayışına devam edecekti. O bir mühendisti ve yaklaşık iki yıldır iş arıyordu. Sayısız ilana başvuru yapmış, hiçbirinden olumlu ya da olumsuz bir dönüş alamamıştı ama yine de içindeki tüm karamsarlığa rağmen bu arayışa devam ederdi. Hâlbuki bir işte çalışmaya ihtiyacı da yoktu ama o yararlı ve faydalı biri olmak istiyordu. Babadan kalma bir ev ve boğazını doyuracak kadar da parası vardı. Zaten dışarıya çıktığı da yoktu ki, kendisine üst baş alsındı. O anca evinde oturup her gün aynı şeyi yapsın. Ne bir arkadaşı ne de bir komşusu vardı. Evindeki tek ses kafasındaki senaryolardı. Onlar da olmasa yalnızlıktan delirecekti.
Maillerini kontrol etti ve yeni ilanlara bakmaya başladı. Kendine uygun ilanları seçti. Her zaman böyle yapardı sonra onları bir güzel incelerdi ve en sonunda başvururdu. Yine aynısını yaptı. Belli bir saat bunları yaptıktan sonra kalktı kendine kahvaltı hazırladı. Buzdolabı yine bomboştu. Hâlbuki alışveriş yapacak bir sürü vakti vardı. Üstelik yemek yemeyi de severdi. İki dilim peynir biraz zeytin ezmesi, bir domates, bir de salatalık çıkardı. Sonra yavaşça yemeye koyuldu. Kahvaltıdan sonra yapmayı en sevdiği şey, kocaman kupasında kahve içip o beynini kemiren düşüncenin senaryolarından birini seçip onu analiz etmekti. Bu durumun kendisini rahatsız ettiğini bile bile aynı şeyi yapardı. O kocaman kupası hayattaki tek sevdiği şeydi. Bir insanın sevdiği insana bakarcasına ona bakardı. O kupada farklı bir şeyler vardı. Sanki çok sevdiği birini görür gibi, bazen de hüzün dolu sevdiğin birini kaybetmişsin gibi…
Hemen kafasını sağa sola salladı. O beynini kemiren düşünceden kurtulmanın tek yolunun bu olduğunu artık anlamıştı. Öyle de oldu. Gündelik işlerine kaldığı yerden devam etti.
Gün içinde ara ara senaryolardan birini seçip analiz ederdi. En mutlu anında bile bunu kendine yapardı. O yüzden mutluluğu hep yarım yamalak üzüntüleri hep doludizgindi. Onun beyni de böyle çalışıyordu. Kabullenmişti. Hâlbuki… Her şeye rağmen yaşamak çok güzel!
Hatice Saka