Suçlu aramayı çok severiz. Bulduk mu da bayram ederiz ama hiçbir zaman suçun ne olduğuyla ilgilenmeyiz. Ortada daima suçunu kabul etmeyen bir suçlu ve onun suçladığı insanlar vardır. Böylelikle kadro tamamlanır. Geriye biz insanların, onları uzun uzadıya tartışması ve esas konudan tamamen uzaklaşması kalır. Atların bile lazere merak sardığı dönemde gözlüklerine heves etmiş olmamız bundandır.
Normal; şaşılacak bir yönü olmayan, alışılagelen şey demektir. Tüm dünyanın görünmeyen bir virüs karşısında çaresiz kalması, tedavi bulamaması, canların yitip gitmesine engel olamaması pek normal görünmemektedir. Fakat asıl normal olmayan, bilimin sözünü göz ardı edip başına hasbelkader düşmüş bir kontrol yoluyla normalleşmektir. Ölüm karşısında hiçbir hükmü olmayan paranın, ölüme hakim olma çabası bugünümüze mâl olan normalleşme safsatasının dayanağıdır. Ne sağlıktır ön planda olan şey ne de bir yerden başlamaktır. Ölümün soluduğumuz nefese karıştığı dönemde normalleşmek, başlı başına bir saçmalıktır.
Öyle bir dönemdeyiz ki, zaman makinesi olmamasına rağmen aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayabiliyoruz. Bile bile lades demeyi, hatalardan ders çıkaramamayı, yaşayarak öğrenmek sanıyoruz. Aynı yanlışı kırk kere yapmadan tecrübe saymıyoruz. Anormali nasıl kontrol edebildik ki, normaline cesaret edebildik? Mart ayında ülkemize giren ve devam eden günlerinde bizi esir alan bir virüs için ilk haftalarda “Maske takmak” zararlı deyip de biri bin eden biz değil miydik? Artan sayılara karşı “kapanmamız gerekirken” bunu uzun bir süre sözde bırakan da bizdik, kapandığımızda sokaklara dökülüp abur cubur peşinde koşan da. “Önlem almıyoruz” diye yırtınan da bizdik, “Ben asosyal değilim” diyerek sokaklara çıkmaya çalışan da. “Eskiden ne güzelmiş, ailecek evde vakit geçirilirmiş” diyen suni hevesliler de bizdik, “Karantinada aileyle kalmak…” deyip üç noktaya kötü hisler sığdıranlar da. Esas acı olan, “Onlar çok dikkat ediyordu, nasıl yakalandılar?” diye üzüldüğümüz insanlara sebep olanlar da bizdik, biziz ve biz olacağız.
Çok zor günler geçirdik. Yeri geldi en yakınımızla görüşemez olduk, yeri geldi en yakınımızda oturan kardeşimize sarılamaz olduk. Peki sonra ne oldu? Yeni normalimiz; illet olarak adlandırdığımız virüsten kurtulmak, o meşhur tabloda sıfırı görmekken bu kontrollü normalleşmek de nereden çıktı? Fitili ateşleyen “AVM’ler kapansın!” diyenlerin açıldığı gibi soluğu orada alması olmuştu. Sanki görünmez bir el vardı ve hepimize dokunmuştu. Birden unuttuk. Bir gün önceki halimizi unutup maskeleri çenemize indiriverdik. Daha da saçmalayıp dirseğimize taktık. “Beni Allah koruyor.” diyerek ileri gidenlerimiz de oldu, “Hepimiz olacağız zaten.” diyen tetikçiler de, bile isteye insanların yüzüne öksüren katiller de. “Sıcak havalarda virüsün etkisi azalıyor.” düşüncesizliğine aldandık ve sıfıra yaklaştırdığımız tabloyu bol sıfırlı şekline ulaştırdık. Oysa yapabilirdik! Arkadaşlarımızla bir süre daha görüşmeyebilirdik, doğa yürüyüşlerini erteleyebilirdik ya da ebedi bayramımız Cadılar Bayramı’nı bu yıl kutlamadan geçebilirdik ama yapamadık. Biz hiçbir şeyin normal olmadığı bir zamanda normal yaşamaya çalıştık, işin kötüsü yine akıllanmadık ve yüzlerce ölüme alıştık.
Bizler bu süreci yaşarken bir de bu süreci yönetenler vardı. Başlangıçta bir nebze aklı başında, bilim kurulu tavsiyeleriyle hareket eden bir yönetimdi bu ancak sonra ne olduysa bilim kurulu yerini sosyal medya kuruluna bıraktı. O kurul; okullar açılsın dedi, açıldı. Yasaklar kalksın dedi, kaldırıldı. Normalleşelim dedi, normalleşildi. Normalleşildikten sonrası serbest vuruş! Sokaklar eski haline döndü, toplu taşıma araçları topluluk taşır oldu, inenler birlik olup bir hastaneyi doldurdu. Kimse önemsemedi. Vaka sayıları arttıkça yolcu sayıları arttı. Ölümler çoğaldıkça, yolcular kenetlendikçe büyüyen bir aile oldu. Ayaklar altına alınan sosyal mesafe çizgileri de çöldeki iğne olarak kaldı.
Gelinen noktada okullar yeniden kapatıldı, yasaklar yavaştan başladı ve normalleşme sürecinin alın karasıyla tamamlanması gündemde. Bugüne kadar aktarılan vaka sayılarının yanlış olduğu da cabası. Dünyaya göre iyiyiz derken bir anda kara listede bulduk kendimizi. Yöneticisiyle, insanıyla ciddi bir başarısızlık karnesi. Yöneticilerimiz paranın ölüm karşısındaki aczini idrak ede dursun, insanlarımız normalleşme sevdası peşinde son kez koşsun. Suçlular tayin etmeye çalıştıkça suçtan uzaklaşarak kaybettiğimiz vaktin sonuna geldik.
Agâh Ensar Can