Yürüyorum. Ardı sıra sokakları geçiyorum. Ben dimdik duruyorum. Yollar devrik ilerliyor. Bir sağa bir sola devrilmeden gidemiyor yollar. Kırık ay yaslanıp karanlık gizli bulutlara öylece seyre dalmış yeryüzünü. Keyfine diyecek yok doğrusu. Ama gök hiçbir yıldızın parlaklığını taşımıyor. Kapkara. Işık… Birden çatlak bir ışık çarpıyor gözbebeklerime ve aklım o an oyun oynayıp gözlerimi kandırıyor. Asılı ışıklarda Nerval’in hayalini arıyor gözbebeklerim. Oysa gece kara ve ak oldu çoktan. Yıldızlar olmasa da yatık ay karanlık geceye aydınlık bulaştırıyor. Biliyorum ben gittikçe yol da gidecek, ben gittikçe yol da gidecek ve hiç bitmeyecek asılı ışıkların demet demet kamaştırması gözümü. Şimdilik asılı ışıklar aydınlatsa da yolumu elbet yolum karanlığa saplanacak. Oysa henüz çok erken. Daha gidecek birçok yolum var. Hem yolumun karanlığa ulaştığını ilk ben biliyim, bilseydim. Ama diyorum Nerval gibi sonsuz uykuya yatmak da en çok bana yakışırdı eğer korkmasaydım sonsuz uykudan.
Eyüp Saka