İnsan yaptıklarından da yapamadıklarından da iş işten geçtikten sonra pişmanlık duyabiliyor ancak ve ansızın gelen o pişmanlık ses olup kanatlanıyor hayat boyu çevresinde, ah diye.
6 ay önce Rasim abiye hoşça kal derken hesap edemezdim bu ayrılığı. Olamazdı, zamanı değildi, geç kaldığım, borçlu olduğum bir oyun vardı Ferhan abi.
“Pardon” dediğin bir akşam kesişti yollarımız ama ne akşamdı. Kimlerin favori akşamı olmadı ki pardon diyerek geçen akşamlar. Kimlerin hafızasında yer etmedi ki tek filmden çıkan onca replik.
Pardonda asılı kalmıştı tanışıklığımız, öteye gidemedi. Nasıl ki evlere kapandık ve benim tiyatro merakım yeşerdi, askıda kalan tanışıklık günden güne filizlendi, çiçeklerle süslendi.
Eşkıyalık çağımızın sporuyken kahraman bakkal süper marketlere karşı durdu önce, marketin icadı mertliği bozmuştu bir kere. Sonra değiştirilen, dönüştürülen İstanbul’u Satıyorum dedin tarihiyle birlikte. Şarkının içinden geçen tramvayda ise ben de düşünüyordum aldatıldık mı yoksa, yoksa beraber mi aldandık diye.
Sonra geldi gerisi. Hayranlık da değil ötesi. Ferhangi Şeyler’i izlemek istiyorum. Yıllarca okula giderken afişlerini görmüşüm, her gün. Ama yıllar sonra ancak merakımı cezbediyor. Bu oyunu yerinde izlemek, o muazzam tarihi sahnenin havasını solumak ve bir kez olsun senin canlı performansını izlemek istedim. Takip ederken ilk fırsatı, koca bir pişmanlık kaldı senden bana geriye ve keşkeye bürünmüş bir sesle: Ah be Ferhan abi.
Ne kadar seçme sapan şeyler yaşıyoruz değil mi? Geç kaldım. Ben yeterince farkında olmadan yaptıklarına anca hayranlık duyabilirken Ses tiyatrosunda ilk fırsatta dediğim gişeye geç kaldım.
Belki biz de bir gün yaşarız rönesansımızı.
Kim demiş erkekler ağlamaz diye? Kim konuşmuş hepimiz adına hepimizden önce?
Agâh Ensar Can